Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) adına Makina Mühendisleri Odası (MMO) tarafından düzenlenen TMMOB Sanayi Kongrelerinin on sekizincisi 16-17 Aralık 2011 tarihlerinde, Ankara`da Milli Kütüphane Konferans Salonunda gerçekleştirildi. Ana teması "Bölgesel Kalkınma Öncelikli İstihdam Odaklı Sanayileşme" olarak belirlenen Sanayi Kongresi 2011‘in açılış konuşmaları MMO Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ekber Çakar ve TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı tarafından yapıldı. Kongreye birçok mühendis, tanınmış iktisatçı-sosyal bilimci ve uzman konuşmacı olarak katıldı. MMO Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ekber Çakar kongrenin açılışında şöyle konuştu: "Sayın Birlik Başkanım, Sayın Milletvekilleri, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Sayın Yöneticileri, Sayın Hocalarım, TMMOB‘ye Bağlı Odaların Sayın Başkan ve Yöneticileri, Sayın Katılımcılar, Sevgili Basın Mensupları, TMMOB Makina Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Her çalışma dönemimizdeki merkezi etkinliklerimizin doruğu olan ve TMMOB adına geleneksel olarak iki yılda bir düzenlediğimiz Sanayi Kongresi 2011‘e hoş geldiniz. Bu kongreden önce öğrenci üyeden uçak havacılık uzay, endüstri işletme ve tesisat mühendisliğine, enerjiden iklimlendirme, bakım, kaynak ve hidrolik pnomatiğe, işçi sağlığı ve iş güvenliğinden demir çelik, otomotiv, makina imalat ve tasarımı, tıbbi cihaz teknolojileri, endüstriyel otomasyon ve geleceğin teknolojilerine dek 14 ilde 20 merkezi etkinlik gerçekleştirdik. Bu etkinliklerde sunulan bildiriler, paneller ve sonuç bildirilerinin çoğu kitaplaştırılıp kamuoyunun kullanımına sunuldu. Eksikler de en kısa sürede tamamlanacaktır. Bu toplam emeğin ana amacı, meslek disiplinlerimizin, bütün bölgeleri ve sektörleriyle birlikte ülkemizin sanayileşmesi, kalkınması, demokratikleşmesine; halkımızın mutlu, bilimsel teknik gerekler ve standartlara uygun, çağdaş bir yaşam sürmesine yöneliktir.
Sanayi Kongresi seçenek sunacak Şimdi, bu etkinliklerin finali olan bu kongre ve burada bulunan sizlerle birlikte, içinde bulunduğumuz sanayisizleştirme süreci ve ekonomik bunalım ortamında neler yapılması gerektiğine dair temel öneme sahip tespitler ve öneriler geliştirmeyi amaçlıyoruz. Bu kongremiz, "Bölgesel Kalkınma Öncelikli, İstihdam Odaklı Sanayileşme" ana temasıyla önceki Sanayi Kongrelerinin derinleştirilmiş bir devamı niteliğindedir ve Türkiye‘nin önüne ciddi seçenek ve öneriler demeti sunacaktır. İki kongre arası gelişmeler Geçen Sanayi Kongresinden bu yana ülkemizde ekonomi, sanayi ve istihdam politikalarını etkileyen önemli gelişmeler yaşandı. Bu gelişmelerin başlıcalarını ekonomik bunalımın yapısal düzeyde derinleşmesi, Orta Vadeli Programlar, torba yasalarla yapılan düzenlemeler ve kamu yönetimini, sanayi ve kalkınma politikaları ile ülke imarını, yapı, kent, eğitim, sağlık, tarım, enerji, su, çevre ve koruma alanları ile TMMOB mevzuatını düzenlemeye yönelik Kanun Hükmünde Kararnameler olarak sıralamak mümkündür. Kısaca belirttiğim bu hususlar ile sendikal alanı zayıflatıcı girişimler, güvencesiz çalışma biçimlerinin yaygınlaştırılması, büyük ölçekli sanayinin serbestleştirme ve özelleştirmelerle tasfiyesi iç içe geçmiş bir ekonomi politika bütünlüğüne işaret etmektedir. Sanayi fason üretime yönelik bir yapıya büründü Bu politikalar 1980 sonrasında gündeme gelen devletin ekonomideki rolünün sermaye lehine küçültülmesi, sanayiye yönelik sübvansiyonların büyük ölçüde kaldırılması, büyük ölçekli sanayi kuruluşlarının özelleştirilmesi, sabit sermaye yatırımlarında gerileme yaşanması, Gümrük Birliği hedefleri doğrultusunda tüm sektörlerde korumacılığın asgariye indirilmesi, sanayinin emperyalizmin egemenliğindeki küresel rekabette dışa bağımlı fason üretime yönelik bir yapıya büründürülerek zayıflatılması, ithalata bağımlı ihracat olgusu ve yabancı sermaye ile rantiye lehine olan finansal hareketliliğin üretim, yatırım, istihdam ve kalkınma gerekliliklerinin önüne geçmesi ile bir bütünlük arz etmektedir. Bu yöndeki IMF, Dünya Bankası, Gümrük Birliği, Avrupa Birliği, Dünya Ticaret Örgütü tarafından belirlenen politikalar Türkiye sanayisini kötürüm kılmıştır. Sanayide taşeronlaşma oranı artmış, kalite-maliyet optimizasyonu gerçekleşememiştir. Her alanda özelleştirme, kuralsızlaştırma, ticarileştirme ile dışa bağımlı yapı pekişmiş,. KOBİ‘lerin önemli bir kısmı pazardan çekilmiş ya da işlevsizleştirilmiştir. Esnek üretim emeği ve mühendisliği etkiledi Sanayide küresel rekabeti ön plana çıkaran yöntem ve modeller, yeni uygulamaları da gündeme getirmiştir. Esnek üretim, "yalın üretim", "toplam kalite yönetimi", "zamanında üretim" ve benzeri kavramlar ile rekabeti körükleyen bir ortam yaratılmakta ve kârın azamileştirilmesi, ücretlerin düşürülmesi, işgücü istihdamının azaltılması ve buna koşut olarak mühendisin işlev ve iradesi minimize edilmektedir. Bu politikalarla sanayide ve kamuda nitelikli personel yetersizliği yaygınlaşmaktadır. Türkiye ekonomisi ve sanayi örselendi Türkiye ekonomisi istihdam, yatırım, üretim, ihracat ve ithalatın yapısı, teknoloji düzeyi, dış talep bağımlılığı, sermaye hareketlerinin serbest giriş-çıkışı ve aşırı borçlanma ile bir hayli örselenmiş durumdadır. 1980‘den 2010‘a sanayide teknolojiye göre yoğunlaşma oranları; emek yoğun ve ölçek yoğun sanayilerde gerilemiş, yalnızca kaynak yoğun sanayilerde yükseliş olmuştur. "Büyüme" üretim ve yatırıma dayanmıyor Bütün "büyüme" söylemlerine karşın gerçekleşen ve öngörülen büyüme oranlarıyla birlikte Türkiye‘nin 2008-2013 dönemi ortalama büyüme oranı % 2,4 olacaktır. Büyüme sabit sermaye yatırımlarına dayandırılmadığı müddetçe, gerçek bir büyümeden söz etmek olanaksızdır. Kamu artık üretken olmayan, katma-değer yaratmayan ve istihdamı öngörmeyen yatırımları yapmakta, bölgesel kalkınma projelerine girmemektedir. Mevcut "büyüme" olgusu, ekonominin sanayi ve tarımsal üretime ve yatırımlara dayandırılması yerine sıcak para akımına bağlı mali aracılık hizmetleri, ulaştırma, depolama, haberleşme ile toptan ve perakende ticarete dayalıdır. Verimlilik artışından emeğe pay yok Ayrıca büyüme ile sanayileşme-kalkınma-istihdam-gelir dağılımı ve verimlilik ile istihdam arasındaki bağlar da tamamen kopmuş durumdadır. Verimlilik ile amaçlanan, gerçekte, birim üretimde daha az emeğin kullanılmasıdır. 2002-2010 dönemi büyüme ve istihdam değişimi değerleri yıllık büyüme oranı % 4,6 olurken, istihdamda "büyüme" % 0,2 oranında olmuştur. Kamuoyunda "istihdam yaratmayan büyüme" denilen durum da budur. Sanayi istihdamında düşüş, işsizliğinde artış var Sanayi istihdamı "sanayileşme" esprisine aykırı bir şekilde hizmet ve tarım sektörlerinden sonra gelmektedir. Sanayide istihdam 4,7 milyon kişidir. İstihdamın sanayideki payı % 18,9‘a inmiş, sanayi işsizliği % 18‘e yükselmiştir. Sanayide son 12 yılda emek verimliliği artışı % 70 gibi yüksek bir oranda ve sanayi katma değeri içinde kârların payı çarpıcı boyutlarda artarken, reel ücretlerde % 12,5 oranında düşüş yaşanmıştır. Kriz sonrası 2 yılda reel ücretlerde % 5,8, makine ve ekipmanlarının kurulum ve onarımı sektöründe ise % 26 oranında kayıp yaşanmıştır. Sanayide ücretlerin katma değer içindeki payı ise % 16‘dır. İthalat ve ihracatın yapısı ile dış ticaret açığı sorunlu İthalatın yapısı aşırı sorunludur. Mühendislik sanayilerinde gerileme yaşanmakta ve artan ölçüde net ithalatçı konumuna düşülmüştür. 2002-2010 döneminde yatırım malları ithalatında % 155, hammaddelerde % 163 ve tüketim mallarında % 293 oranında artış olmuştur. Yatırım mallarında yıllık ortalama ithalat artışı % 19,3‘tür. İhracat artışı ise son 9 yılda % 31,7‘den 18,4‘e gerilemiş, yüksek katma değerli ürünler ihracatın % 2,9‘unu, yüksek teknolojili ürün ihracı ise % 4,3‘ü olarak gerçekleşmiştir. 2011 yılındaki 134,8 milyar dolarlık ihracatın yalnızca % 28,5‘i katma değer olarak yurtiçinde kalmıştır. Dış ticaret açığı ise 10 yılda 6,6 misli artmıştır. Dış ticaret açığı, cari açık ve kamu borç stokunun faturası, dolaylı-dolaysız vergi artışları ve zamlarla halka ödettirilmektedir. Artık bütçe açığının 2007‘deki düzeyine gelmesi mümkün değildir. Yüksek cari açığın tek karşılanma yolu dış borç ve kredilerdir. Gelir dağılımı eşitsiz, yapısal bunalım var Ulusal gelirde dünya 17.‘si olan Türkiye kişi başına düşen gelirde ise 57. sıradadır ve kişi başına gelirin dağılımında, bölüşüm politikalarında ibre mutlak bir şekilde sermaye güçlerinin lehinedir. Özetle Türkiye, uluslararası dalgalanmalar dışında da yapısal olarak ciddi bir bunalım ve kırılganlık içindedir. Teşvikli yatırımlarda bölgesel dengesizlik var Acı bir gerçeğimize daha değinmek istiyorum. On yıllardır uygulanan yanlış bölgesel politikalar ile bölgesel eşitsizlik farkları arasındaki açı çok genişlemiştir. Bugünkü bölgesel ekonomik, politik ve sosyal tablonun bu gerçeklerle de yakın bağları bulunmaktadır. Bölgesel dengesizlik, eşitsizlik olguları yatırımların bölgelere dağılımından açıkça görülebilmektedir. Örneğin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri 2010 yılında teşvikli yatırımların % 8,9‘unu, Karadeniz bölgesi % 8,6‘sını ve her üç bölge toplamı yatırımların % 17,5‘unu alırken, diğer dört bölge % 78,2‘ini almıştır. Bölgesel kalkınma politikası yok Gerçek bir bölgesel planlama ve bölgesel kalkınma politikası yoktur. Konu Bölge Kalkınma Ajansları üzerinden uluslararası sermayeye olanak tanınmasına havale edilmiştir. Esnek yönetim ve serbest yerel dinamikler anlayışına dayandırılan "bölgesel kalkınma" yaklaşımı, kamu öncülüğündeki ulusal/merkezi-bölgesel kalkınma perspektifini dışlamaktadır. Belirli bir refah seviyesinin tutturulması, sektörel önceliklerin başarıyla gerçekleştirilmesi, bölgesel dengesizliklerin giderilmesi, işsizlik sorununun çözülmesi gibi temel parametreler, mevcut sanayi politikası ve topluma yutturulmaya çalışılan yaldızlı "strateji" yaklaşımlarının tamamen dışında bırakılmıştır. Kamusal merkezi planlama gerekli Üretim süreçlerinde mutlaka gerekli olan insan emeğini değersizleştiren üretim ve sanayi politikalarını önleyici tedbirler ile kamusal merkezi bir planlama ve denetim gerekmektedir. Emeği, mühendisliği, bilimi, tekniği, sanayileşmeyi toplumsal refah amacına doğru yönlendirmek gereklidir. Kapitalizmin azami kâr hırsı uğruna her krizde yıkıma uğratılan üretici güçler ve insan potansiyelini gözden çıkarma yönelimine karşı durmalıyız. Unutmamalıyız ki emeğin varoluşu insanın varoluşudur. Bu varoluş biçimi korunmalı, insanca kılınmalı ve geliştirilerek geleceğe aktarılmalıdır. Üretim, istihdam, ihracat, ithalat, gelir ve servet vergisi, finansal gelirler, işsizlik sigortası fonunun kullanımı, döviz kuru ve sermaye hareketleri alanlarında Türkiye‘nin çok radikal adımlar atması gerekmektedir. Söz konusu bunalım, işsizlik ve yoksulluk üreten gerçeklere karşı, ülke kaynaklarının seferber edilmesinden başlayarak ekonomik, sosyal, kültürel, bölgesel ve ulusal bir kalkınma vizyonunun oluşturulması gerekmektedir. Uluslararası konjonktür yeni yaklaşımlar için uygun Uluslararası konjonktür, Türkiye‘nin emperyalizme bağımlılık gerçeğine karşın, bu açıdan uygundur. Zira kriz ile birlikte ulusal ekonominin tüm sektörlerinin yeniden planlanması, yeni paradigmalar ve yaklaşımlar oluşması için arayışlar söz konusudur ve hatta buna krizden önce başlayan ülkeler bile vardır. Emperyalizmden bağımsız siyasi bir iradeye; planlama, sanayileşme ve kalkınmada halkçı, toplumcu bir yaklaşım ve modele gereksinim bulunmaktadır. Bu yönde Türkiye‘nin önünde tek seçenek bulunmaktadır. Bütün dış ilişkilerini gözden geçirerek, bağımsızlığı benimsemek; planlı bir kalkınma ve istihdam odaklı sanayileşmeden, etkin ve yatırım kararları ile bütünleşmiş, mühendisten, bilim, Ar-Ge ve teknolojik gelişmeden yana, kendi kaynak ve-birikimlerine dayalı bir ülke ve ekonomi yaratmak. Bu pekâlâ olanaklıdır. Bugün burada buluşan, sömürü iktisadına teslim olmayan Türkiye‘nin yüz akı iktisatçılar, akademisyenler, mühendis ve diğer mesleklerden uzmanlarla birlikte kongremizin ülkemiz, sanayimiz ve halkımızın yaşadığı sorunların çözümünü hedefleyen ekonomik, sosyal, kültürel, bölgesel ve ulusal, bütünlüklü bir kalkınma vizyonunun oluşturulmasına ciddi katkılarda bulunacağı inancıyla hepimize başarılar diliyorum. Sözlerimi bitirirken, sunumlar yapacak değerli iktisatçı-sosyal bilimci, akademisyen ve uzmanlar ile bütün katılımcılara, kongremizin gerçekleşmesinde emeği bulunan düzenleme ve yürütme kurullarına, Yürütme Kurulu Üyesi Yavuz Bayülken ağabeyimize, kongre sekreteri Cenk Lişesivdin ve Oda çalışanlarına, Oda Yönetim Kurulu adına içtenlikle teşekkür ediyor; ‘başka bir dünya ve Türkiye‘ dileğiyle sizleri saygı, sevgi ve dostlukla selamlıyorum." TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı da şöyle konuştu: "Değerli Konuklar, Sevgili Arkadaşlar, Hepinizi TMMOB Yönetim Kurulu adına sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum. 1962 yılından bu yana düzenlenmekte olan Sanayi Kongremize hoş geldiniz. Öncelikle, bu kongrenin gerçekleşmesi için sekreterya görevini yürüten Makina Mühendisleri Odamıza, Yönetim Kurulumuza, Oda çalışanı arkadaşlarıma, Kongre Düzenleme ve Yürütme Kurullarımıza, kongrenin düzenlenmesinde emek veren herkese ve görüşlerini bizimle paylaşacak bilim insanlarına ve uzmanlara Yönetim Kurulumuz adına teşekkür ediyorum. Bu yıl TMMOB Sanayi Kongrelerinin başlangıcının 50. yılı ve on sekizincisi. O günden bugüne dek TMMOB Sanayi Kongrelerini düzenleyenleri, bugünlere getirenleri, bugün bu kongreyi sürdürenleri, katılımcılarını, emeği geçenleri saygıyla selamlıyorum. TMMOB mesleki sosyal sorumluluklarını üstlenmede kararlıdır TMMOB, mesleki, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda ülkemizdeki mühendis, mimar ve şehir plancıları temsil etmektedir. Onların hak ve çıkarlarını halkımızın çıkarları temelinde korumak ve geliştirmek, mesleki, sosyal ve kültürel gelişmelerini sağlamak ve mesleki birikimlerini toplum yararına kullanmalarının zeminini yaratmakla görevlidir. Bu amaçla mesleki alanlarıyla ilgili gelişmelerin ve politikaların sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel boyutlarını derinlemesine kavramak, yorumlamak ve toplumu bilgilendirmek; bu politikaların toplum yararına düzenlenmesi için öneriler geliştirmek ve bunların yaşama geçirilmesi için mücadele etmek zorundadır. TMMOB bunların gereği olarak en genel anlamda bağımsız ve demokratik bir Türkiye‘nin yaratılması yönündeki çalışmalarını bütünsel bir anlayışla ve etkinleştirerek sürdürmek kararlılığındadır. TMMOB bu çalışmalarını bilimin ve tekniğin ışığında, bilim insanlarının yol göstericiliğinde ve 50 yılı aşkın geçmişinin birikimi ile yürütmeye kararlıdır. Hiç eğilip bükülmeden, karanlığa karşı aydınlığı, sömürüye karşı emeği, eşitsizliğe karşı adaleti, ırkçılığa karşı bir arada yaşamayı, savaşa karşı barışı, baskı ve zora karşı özgürlük ve demokrasiyi savunmaya devam edeceğiz. Biz "Bir meslek örgütüne bu ülkede bu dönem düşen görev budur" diye düşünüyoruz. Sanayi Kongreleri tarihsel direnç oluşturuyor Öncelikle Sanayi Kongremizin bugününe dair bir cümle söylemek isterim: Bu kongremiz gerek ithal ikameci modeldeki kalkınma çabalarının sorunlarına gerekse neo-liberal dönemin sanayisizleştirme diyebileceğimiz çözücü etkilerine karşı tarihsel bir direnç oluşturmakta ve sanayi ile bağlantılı her bir parametreyi değerlendirmektedir. TMMOB Sanayi Kongreleri ile; sanayileşmede mühendisliğin yeri ve durumu, 1980 sonrası sosyoekonomik dönüşümler ve sanayinin durumu, bilimsel-teknolojik gelişmelerin sanayi üzerindeki etki ve yansımaları, uluslararası rekabet koşullarında sanayinin konumu, küreselleşmenin sanayileşme üzerine etkileri, sanayileşme-istihdam-refah ilişkisi, Türkiye için sanayileşme, planlama ve kalkınmanın hangi yol ve model önerilerinden geçtiği, artık gerçek bir kalkınma ve sanayileşme boyutlarını içermeyen kalkınma planları, ihtisas raporları, sanayi stratejileri, üretim sürecinin temeli olan emeğin durumu, kriz süreçleri, bölgesel, sektörel, istihdam odaklı sanayileşme olanaklarının neler olduğu, merkezi planlama-bölgesel-sektörel gelişme ve istihdam bütünlüğündeki bir sosyal kalkınma amacına uygun olarak incelenmiştir, incelenmektedir. Bilim, teknoloji, sanayileşme ekonomik yapı biçimlenişine bağımlı Bilim, teknoloji, sanayileşme olgularının; toplumları geleceğe doğru devindiren temel güçler arasında olmakla birlikte, kendi başlarına bağımsız bir gerçekliğe ve gelişme çizgisine sahip olmadıkları gibi toplumsal ekonomik yapı biçimlenişine ve belirli üretim ilişkilerine bağlı olduklarını belirtmek gerekir. Gelişmiş kapitalist ülkelerin ulaştıkları küresel boyut, az gelişmiş ve orta gelişmişlik düzeyindeki ülkeler üzerinde özellikle sanayinin boyutlarını sınırlayan bir düzeye ulaşmıştır. Planlama, kalkınma, refah ve istihdam artık gözetilen birer unsur olmaktan çıkmıştır. Emperyalist güçlerin rekabeti sanayi politikalarını etkiliyor Günümüzde bilim ve teknoloji, insanlığın daha iyi bir bugünü ve daha iyi bir gelecek için değil, daha fazla kâr için, emperyalist güçler ve çokuluslu şirketlerin rekabet güçlerini yükseltmek için kullanılmaktadır. Bu güçler arasında keskinleşen rekabet bilim, teknoloji ve sanayi politikalarına hızla yansımaktadır. Enerji, teknoloji, ticaret, finans ve iletişim ağlarını ele geçirmek için kıyasıya bir yarış vardır. Kısaca, sanayi, tasarım, bilgi ve teknoloji üretimi birer hegemonya aracı olarak kullanılmaktadır. Sanayide yabancı lisans ve fason üretim egemen Emperyalizme bağımlı olan ülkemizde, bilim, teknoloji ve sanayi politikalarının toplumsal fayda esaslı bir anlayışla ele alınmadığı açıktır. Bilimin eğitim süreçlerinden başlayarak, üretime ve toplumsal ihtiyaçlara yönelik olması ile sanayileşmedeki rolü güçsüzdür. Sanayide yabancı lisans egemenliği bulunmaktadır. İmalat siparişlere ve fason üretime endekslidir. Toplumsal kalkınma amacından uzak sanayi stratejileri, uluslararası entegrasyon ve işbölümünü gözetir bir içerikle emperyalizm tarafından dayatılmaktadır. Sermaye birikim modeli merkezi ulusal, bölgesel kalkınmayı dışlıyor Bugün büyük ölçekli sanayi üretimini, merkezi ulusal planı ve bu plan kapsamdaki bölgesel kalkınmayı dışlayan bir sermaye birikim modeli uygulanmaktadır. Bu modele geçiş ile az ve orta gelişmiş ülkelerdeki ithal ikameci uygulamaları içeren üretim ve istihdam rejiminden vazgeçilmiştir. Bugün bilgi tekelleşmesini, yüksek teknolojiye dayalı sanayi üretimini ve finansal organizasyonları merkezde tutan, ancak kirli, hantal ve katma değeri düşük sanayi üretimini az ve orta gelişmişlikteki ülkelere kaydıran, esnek üretim-esnek istihdamı esas alan, böylece emeğin örgütlenme koşullarını güçleştiren, mühendisliği dışlayan, üretim süreçlerini parçalayarak bir üretimin çeşitli bölümlerinin değişik ülkelerde yapılmasını sağlayan yeni bir birikim ve sömürü modeline geçilmiştir. "Ulusal İstihdam Stratejisi" küçük ölçekli esnek üretimi yayacak Bu konu "Ulusal İstihdam Stratejisi" belgesinde "Çeşitli malların küçük ölçekli üretildiği, talebin üretimi yönlendirdiği, işletme ve fabrika ölçeğinin küçüldüğü, istihdamın daha esnek ve güvencesiz hale geldiği, çalışma ilişkilerinin çeşitlendiği, yerel ya da bireysel ücret pazarlığının ağırlık kazandığı, farklı işler yapan vasıflı ve heterojen işgücünün bulunduğu post-fordist üretim tarzı günümüzde ağırlığını artırmaktadır" şeklinde açıklanmaktadır. Ulusal üretim yeteneği aşındırılıyor Bu üretim ve istihdam biçimlerini koşullayan genel çerçevenin günümüz Türkiye‘sindeki tezahürü, ulusal mal ve hizmet piyasalarının serbestleştirilmesi, uluslararası sermaye hareketlerinin önündeki kısıtların tamamen kaldırılarak uluslararası finans ağ ve organizasyonlarına eklemlenmesi ve bu hedeflerle uyumlu olarak uygulanan özelleştirme politikaları ile ulusal üretim yeteneğinin aşındırılması olmuştur. Sanayi Kongreleri ülkemizin gerçek kurtuluş yoluna işaret ediyor Bu cümlelerden hareketle, TMMOB Sanayi Kongrelerinin anlamı ülkemizin bugününde çok açık olarak ve anlaşılır bir şekilde ortaya çıkmaktadır. TMMOB Sanayi Kongreleri ülkemizi ve insanımızı kuşatan ve zayıflatan bütün bu etkenlere karşı entelektüel, iktisadi, sosyal bir direnç oluşturmakta ve tarihsel toplumsal doğruları ifade ederek ülkemizin gerçek kurtuluş yolunu işaret etmektedir. Hepinize saygılar sunuyorum." |