12 Eylül 1980 yılından bu yana farklı hükümetler eliyle sürdürülen siyasal ve ekonomik politikalar diğer bütün çalışan kesimler gibi biz mühendislerin durumunu da oldukça kötüleştirmiştir. Öncelikle, değiştirilen yasalar ile mühendislerin daha önce sahip oldukları hakların birçoğu ortadan kaldırılarak anılan tarihe kadar ayrıcalıklı bir meslek olan mühendislik sıradanlaşmış ve piyasalaşmıştır. Arkasından, mühendislerin yoğun olarak istihdam edildikleri fabrika, kurum ve işyerlerinin özelleştirilmesi sonucu çalışan tüm kesimler gibi mühendisler de işsizlik ve yoksulluk sorunu ile karşı karşıya bırakılmışlardır. Kamu kurumlarının özelleştirme adı altında birilerine yok pahasına satılması yada bu kurumların kapatılması sonucu özellikle kamu ve bağlı kuruluşlarında istidam edilen bizim meslek alanımızda olduğu gibi bazı mühendislik disiplinlerinde de işsizliğin yoğun olarak artmasına neden olmuştur. Buna koşut olarak sanayileşme iddiası ve çabasından vazgeçilmesi, dışa bağımlılık ve küreselleşme gibi faktörler de durumun kötüleşmesinde önemli rol oynamıştır. İşsizlik nedeniyle ortaya çıkan yoğun mühendis arzı nedeniyle çalışma koşulları piyasanın insafına terk edilmiştir. Bütün bu gelişmeler kendi yönetim tarzını sorgulayıp değerlendirmeyen ama her krizde gözünü çalışanlara diken yönetenleri dizginleyememiştir. YÖK marifeti ile her ile bir Mühendislik Fakültesi açılarak mühendisler işsizliğin acımasız koşullarına terkedilmiştir. Geldiğimiz bu noktada her yıl üniversitelerimizde yaklaşık 35 bin civarında mühendis kontenjanı açılmakta bir o kadar kişi de bu okullardan mezun olmaktadır. Mezun olanların ancak çok azı iş bulabilmekte, iş bulamayanlar ise sorumlu müdürlük, denetim elemanı, vs. adı altında diplomalarını çok düşük ücretlerle kiralamak zorunda bırakılmaktadır. Bundan sonraki adım istihdam büroları, mühendis pazarlarıdır. Yani mühendisliğin taşeronlaşmasıdır. Bütün bunlar siyasi literetürde neo liberalizm diye adlandırılsa da bu durum Türkçede itibarsızlaştırma, değersizleştirme, vahşice sömürme ve üretim dışı bırakma anlamındadır. Kalkınma planlarında; sanayileşme, temiz enerji, çevre, sürdürülebilir politikalar yerine küresel dünyanın dayattığı bir yol izlenmekte ve dışa bağımlılık gittikçe ağırlaşarak fatura çalışan kesimlere yüklenmektedir. Cumhuriyetin en önemli felsefi dayanağı olan laiklik ilkesi her fırsatta aşındırılmakta, düşünce ve inanç alanında giderek artan bir dozda yaşanan baskı tahakküme dönüşmektedir. Yaşanan bu olumsuzluklar bir yana ülkede cumhuriyet felsefesi ve onun çağdaşlaşma hedefi terk edilerek sanayileşme hedefi olmayan, demokrasi, emek ve laiklik gibi çağdaş değerlerin olmadığı bir dünya yaratma çabası içerisine girilmiştir. Ülkemiz, modern cumhuriyetin, demokrasinin, kuvvetler ayrılığının ve laikliğin asgari gereklerinden uzakta demokratik hak ve özgürlüklerin yok edilmeye çalışıldığı, hukuk kararlarına uyulmayan, emek sömürüsü, işsizlik, yoksulluk ve işçi katliamlarının mekânı haline gelmiştir. Terör artık mutad hale gelmiş, ülkenin her gün bir yerinde bombalar patlamakta, toplu katliamlar yaşanmaktadır. Emekçilerin uluslararası birlik, mücadele, dayanışma günü olan 1 Mayıs, Türkiye‘de bu koşullarda sorunlarla kutlanacaktır. Biz Kimya Mühendisleri her zaman olduğu bilimi, tekniği, demokrasiyi ve emeği yani insanlık durumu ve değerlerini savunacağız. Bu nedenle; bütün meslektaşlarımızı, ailelerini, Kimya Mühendisliği öğrencilerimizi, üniversitelerimizin Kimya Mühendisliği bölümü öğretim üyelerini 1 Mayıs emek, dayanışma ve mücadele bayramını; mesleğimiz için, işsizlik için, yoksulluk için, daha iyi bir eğitim için, küresel savaşlara karşı çıkmak için, çocuklarımızın geleceği için, ülkemiz için emek ve demokrasi güçlerimizle birlikte kutlamaya çağırıyoruz. TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu |