KMO

MESLEKTAŞLARIMIZI KARANLIK BİR GELECEK BEKLEMEKTEDİR…

    Yayına Giriş Tarihi: 07.02.2017  Güncellenme Zamanı: 09.02.2017 10:19:37  Yayınlayan Birim: GENEL MERKEZ  
 

Güncellenme Zamanı: 08.02.2017 12:42:03

ÇALIŞMA ALANLARIMIZ VARLIK FONUNA DEVREDİLEN BOTAŞ, ETİBANK, TPAO, ÇAYKUR GİBİ KURUMLAR NEDENİYLE YOK EDİLMEKTEDİR…

Bakanlar Kurulu kararı ile, İçlerinde yoğun olarak meslektaşlarımızın çalıştığı kurumlar bulunan on bir kamu kurumu bütün mal varlıkları ile beraber; Sayıştay ve diğer kamu denetimleri kapsamında olmayan, iş ve işlemleri, yönetim şekli, sonuçları ve çalışanları hiçbir yasal mevzuatta dayanmayan yapısıyla adeta bir offshore şirketi gibi kurulmuş bulunan Varlık Fonu`na  devredilmiştir. Cumhuriyetle özdeş kamu kurumu ve varlıklarının tasfiyesi ile bu kurumlarda çalışan meslektaşlarımızın durumu ve geleceği de belirsizleşmiştir. Geçen yıllarda yapılan özelleştirmeler ile kamudaki çalışma alanlarını bir bir yitiren mesleğimiz ne yazık ki bu karar ile de büyük bir darbe yemiştir. 

Bu gelişme üzerine TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, onbir büyük kamu kurum ve kuruluşu ile Antalya, Aydın, İstanbul, İzmir, Muğla ve Isparta başta olmak üzere birçok ildeki devlet arazilerinin Türkiye Varlık Fonu‘na devredilmesine ilişkin 7 Şubat 2017 tarihinde bir basın açıklaması yaparak konuyu değerlendirmiştir. Açıklama aşağıdaki gibidir.

ÜLKEMİZ KAYNAK VE VARLIKLARININ TALANINA "HAYIR" DİYORUZ

Bilindiği üzere, "Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun", 19.08.2016 tarihinde TBMM`de benimsenmiş ve 26.08.2016 tarihli Resmî Gazete`de yayımlanarak yürürlüğe girmişti.

İlgili kanun tasarısı TBMM`de görüşülürken, darbe girişimini bastırma atmosferinden yararlanıldığını belirtmiş ve tüm ülke servetinin hukuk dışı, Anayasa`ya aykırı bir şekilde bir anonim şirkete teslim edilmesinin sakınca ve yanlışlarını vurgulamıştık. Kent merkezleri, Cumhuriyetin aydınlanmacı kurumlarının varlıkları, kültür varlıkları, kıyılar, ormanlar, meraların bu fona kaynak oluşturmak için satılığa çıkarılacağını; emekçilerin işsizlik ve kıdem tazminatları için biriken fon kaynaklarına el konulacağını, şirket iflas ederse, ülkemizin müflis konumuna düşeceğini belirtmiştik.

Şimdi de, önceki gün itibarıyla, yine OHAL koşullarının sunduğu olağandışı yetkilerden yararlanan siyasal iktidar, yeni bir KHK ile birçok kamu kurum ve kuruluşunun hisselerini Varlık Fonu`na aktarma kararı almıştır. Böylece, TÜRKSAT, PTT, TELEKOM, BOTAŞ, TPAO, ETİ Maden, ÇAYKUR, Borsa İstanbul, THY, Ziraat Bankası ve Halk Bankası gibi ülkemizin 11 büyük kamu kurum ve kuruluşu ile Antalya, Aydın, İstanbul, İzmir, Muğla ve Isparta başta olmak üzere birçok ildeki devlet arazileri Varlık Fonu`na aktarılmıştır.

Konuyu değerlendirirken, öncelikle, kamu kurum ve kuruluşlarının, OHAL ile ilgisi bulunmayan bir KHK ile ve Varlık Fonu aracılığıyla merkezi yönetim bütçesinin ve meclis denetiminin dışında tutulmasıyla, iktidarın hukuk dışı uygulamalarına bir yenisinin eklenmiş olduğunu belirtmek isteriz.

Bu uygulama, açık bir şekilde Anayasa`ya aykırıdır; kamu yararı eksenli sosyal hukuk devleti ilkesinin tasfiyesi niteliğindedir. Ancak ne yazık ki, yargı kararlarıyla kamu yararının korunamayacağı bir dönemi yaşadığımız bilinmektedir. İdari işlem ve kararlar amaç yönünden incelenmemekte, iktidar sınırsız takdir ve yetki kullanmaktadır. Fakat bu durumun bir süre sonra sürdürülemez bir noktaya gideceği, ülke, kamu birikimleri ve kaynaklarına sorumlulukla yaklaşan herkesin görebileceği bir gerçektir. Bu noktada, ülkemizin talanına dur demek, hem kamusal varlık ve kaynakların korunması hem de ulusal güvenlik açısından hayati önem taşımaktadır. Zira dünyadaki örnekler de göstermiştir ki, ülkesini, kaynaklarını, toplumsal zenginliklerini satışa çıkaran veya aşırı borçlanmaya yönelen her devlet ya yok olmuş ya da uzun süreli tahakküm veya tarihimizden bildiğimiz üzere acı kapitülasyonlara maruz kalmıştır.

Diğer yandan söz konusu kanun gerekçesinde belirtilen, başka ülkelerde varlık fonlarının ülkemiz için örnek oluşturamayacağı da açıktır. Zira örnek gösterilen ülkelerde cari açık değil, fazlalık bulunmaktadır. Ulusal Varlık Fonları, çeşitli finansal varlıklara yatırım yaparak gelirlerini artırmayı hedefleyen, devlet sahipliği ve yönetimi altında çalışan fonlardır. Bu fonun geliri genellikle bütçe fazlalarından oluşur. Bir ülke eğer bütçe fazlası veriyorsa bir varlık fonu kurarak bütçe fazlalarını buraya aktarır ve bu fonla ulusal ya da yabancı bazı finansal varlıkları satın alıp gelirlerini artırmaya çalışır. Ülkemizde kurulan Türkiye Varlık Fonu AŞ ise herhangi bir gelir fazlalığına dayanmamaktadır. Türkiye`nin petrol, doğalgaz vb. ihraç ederek elde ettiği gelirleriyle yaratabildiği bir bütçe fazlası olmadığı gibi cari fazlası da yoktur. Tam tersine Türkiye, bütçe açığı ve cari açık veren bir sisteme sahiptir.

Bu fon ile özelleştirilen kamu varlıkları ile çalışanların emekleri üzerinden biriken fonlar Türkiye Varlık Fonu AŞ`nin sermayesine/mal varlığına dönüşecek; iktidar gücü, hem devlet bütçesi hem de çalışanların özel birikimleri üzerinde her türlü kamusal denetimden muaf transfer hareketlerine yardımcı olacaktır.

Fon, Kamu İktisadi Kuruluşları ve İktisadi Devlet Teşekkülleri hükümlerine tabi olmayacaktır. Şirket, özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösterecektir.

Hazine garantisine sahip olan "mega projelerin" yatırımına,  çalışanların birikimi ve kamusal varlıklar da tahsis edilecektir. Varlık Fonu aracılığıyla hazine garantisine sahip yatırımlara ikinci kez para aktarılmış olunacaktır. Mega projelerin ihale edildiği ve edilecek olan şirketler iktidarın özel koruması altında olacak, hiçbir denetleme ve kontrol mekanizmasına sokulmadan bu fondan finanse edilebilecek, sermaye birikimi bu şirketler lehine düzenlenmiş olacaktır.

Mal varlığı üzerine teminat, rehin, kefalet ve ipotek tesis edilebilecektir. Türkiye Varlık Fonu AŞ, kendisine devredilen kamu kaynak ve varlıklarını satabilecek, rehin ve ipotek verebilecektir.

Varlık Fonu AŞ`de istihdam edilecek personel seçiminde ve yargılanmasında kamu personel rejimi uygulanmayacaktır.

İhale mevzuatı-Kamu İhale Kanunu hükümleri uygulanmayacak, şirket faaliyetleri Sayıştay dolayısıyla yasama organının denetimine tabi olmayacaktır.

Uzun bir süredir açıkça izlendiği gibi, Türkiye ekonomisinin istihdam ve gelir yaratan istikrarlı bir ekonomi olma olasılığı özellikle son yıllarda atılan yanlış adımlarla tamamen aşındırılmış, özellikle döviz üretme yeteneği olan sanayi hamleleri yerini siyasal iktidarın popülist tercihlerine bırakmıştır.

Bunun sonucu olarak, aralarında 3. havalimanı, 3. Köprü, Avrasya tüneli, Gebze-İzmir otoyolu, sağlık kampuslarının olduğu ve adına "mega projeler" denilen bir dizi maceracı ve Türkiye`nin öncelikleri arasında yer almayan projelerde karar kılınmıştır. Sanayi yatırımlarının, dengeli bölgesel gelişmenin tamamen aleyhine olan, bilimsel dayanaklardan ve fizibilitelerden yoksun bu projeler, iktidara yakın sermayedarlar lehine biçimlendirildiğinden kısa sürede darboğazlar yaşanmaya başlanmıştır. Dış finansman bulmakta sorun yaşayan "Kamu-Özel Ortaklığı"na dayalı projeler için yapılmış Hazine garantili borçlanmaların doların hızlı tırmanışı ile firmalara zor zamanlar yaşattığı bilinmektedir.

"Mega proje" batağına saplanan firmaları ve garantör yapılan Hazine`yi bu bataktan çıkarmak için akla gelen son araç, Varlık Fonu olarak kamuoyuna sunulmuştur. OHAL şartlarında bir torba yasa ile uygulanmaya başlanan bu model ile, elde avuçta kalan kamu varlıklarının Varlık Fonu`nda toplanması ve fon harcamalarının kamu denetiminden ve Sayıştay`dan kaçırılarak, bu batık projelerin kurtarılması amaçlanmaktadır. Ancak bu yolla bir sonuç alınması mümkün olmadığı gibi, Fona aktarılan kamu kuruluşlarının piyasa değeri bu fon çatısı altında yerlerde sürüklenecek ve yok pahasına yerli-yabancı sermayenin eline geçecektir. Böylesi bir ekonomik konjonktürde, borca bu kadar sıkışık bir ülkenin kaynak ve varlıkları, rant peşinde koşan yatırımcılara kısa sürede yem edilecektir.

Ülkemiz ve halkımızın kaynak ve varlıkları sahipsiz değildir!

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği TMMOB, böylesi bir kamusal-toplumsal yoksullaşmaya karşı kamusal üretim, kamu mülkiyeti, kamu işletmeciliği ve kamusal denetimi kararlılıkla savunacak, kamu kurum ve kuruluşlarının yeniden merkezi bütçenin ve Sayıştay`ın denetim yetki kapsamına alınması gerektiğini dile getirecektir.

TMMOB, ülkemizin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına, kamu kuruluşlarına, kamu arazilerine ve üzerinde halkın alın teri olan tüm varlıklara sahip çıkılması için elinden geleni yapacaktır.

Ülkemiz ve halkımızın kaynak ve varlıklarının talanına kararlılıkla "hayır" diyoruz.

Emin Koramaz

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı 

Okunma Sayısı: 526

Tüm Basın Açıklamaları »

 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME