AKP‘NİN SÖYLEDİĞİNE DEĞİL, YAPTIĞINA BAK! İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ KONUSUNDA FERMAN: ÖLÜMLERE DEVAM! 15 Ağustos 2009 tarihinde Resmi Gazete‘de bir düzenleme yayınlandı: "İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimleri ile Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri Hakkında Yönetmelik." Siyasal iktidar uzun bir süredir niyetli olduğu bu değişiklik için uygun bir zaman kolluyordu, buldu. Yaz tatilinde ağustos ayının ortasında işçilerin anasını ağlatacak bir yönetmelikle "işyerlerinde ölümlere devam" dedi. Türkiye‘nin işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında herkesin bildiği taşeron çalışma cenneti Tuzla‘sı vardı. Türkiye‘nin 50‘nin altında işçinin çalıştığı yerlerde yapılan kot taşlama işçilerinin hastalığı olan silikozisi vardı. Kısacası olumsuz deneyimleri çoktu, sonuçları ölümdü ve en önemlisi gerekçeleri biliniyordu. Aslında, ne yapılması gerektiği de çok açıktı: Her alanda ve anlamda taşeronlaşmayı sonlandırmak, bütün işyerlerini kapsayacak şekilde işçi sağlığı ve iş güvenliği düzenlemelerini yaygınlaştırmak, bu işi yapacak ekibin üyelerinin (mühendis, hekim, hemşire vd) mesleki bağımsızlığını meslek örgütleri şemsiyesinde güvence altına alarak niteliklerini yükselten eğitim vb. süreçleri tanımlamak. Aslında yapılması gerekenler çok açıktır: İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini; işyeri mekanı, teknoloji, üretimde kullanılan hammadde, üretilen ürün, ergonomi v.b. konuları daha proje aşamasında planlanmak. Üretim sürecinde kullanılan ekipmanların ve kişisel koruyucuların işçi sağlığı ve iş güvenliği standart ve mevzuatına uygun üretilmelerini sağlamak. Bu konuda zorunlu standartları oluşturmak, üretim, satış ve kullanım sırasında standartlara göre denetim yapmak. Ancak AKP, yapılması gerekenin tam tersini yaptı. Türkiye‘de işyerleri arasında 50 veya daha fazla işçi çalıştıran işyeri sayısı 21.127, 50‘nin altında işçi çalıştıran işyeri sayısı 1.095.421‘dir. 2007 yılında bildirilen/kayıtlara giren 80.602 iş kazasından 49.549‘u 50‘nin altında işçi çalıştıran işyerlerinde meydana gelmiştir. Ne var ki Yönetmelik 50‘nin altında işçi çalıştıran işyerlerini kapsamamaktadır. 50‘nin altında işçi çalıştıran işyerlerinin iş güvenliği mühendisliği ve işyeri hekimliği hizmetlerinden yararlanamaması, iş kazaları ve meslek hastalıklarının engellenmemesi ve işçilerin hayatlarını kaybetmeye devam etmesi anlamına gelmektedir. Bu işyerlerinin büyük kısmı kayıt dışındadır, sigortasız işçi çalıştırırlar. Bu düzenleme ile "işçi sağlığı ve iş güvenliği" olmadan işçi çalıştırılması güvenceye alınmıştır. AKP işyerlerindeki sağlıkta da çok başarılıdır(!): AKP bir işçiye yılda 3 dakika yeter demektedir. Yönetmeliğe göre 999 işçiye kadar işçi çalıştıran işyerleri ortak sağlık birimlerinden hizmet alabilmektedir. Yönetmeliğin izin verdiği zamanlamalar ışığında bir işyeri hekimi 8 saatlik iş gününde 11 adet 999 çalışanı olan işyerine bakabilmekte, böylece ortak sağlık ve güvenlik biriminde görevli bir işyeri hekimi 11.000 işçiden sorumlu olabilmektedir. Çünkü AKP‘nin vicdanı işçi başına yılda 3 dakikayı yeterli görmüştür. Yönetmelikte 10 işçiye 30 dakika diye yazılıdır. İşyeri sağlık birimlerinde "sağlık gözetimi" için ayrılan sürenin yıllar içerisinde düşüşü gerçekten dikkat çekici olup, 1980 sonrası gelen bütün hükümetler arasında en piyasacı, yani her şeyin fiyatını bilip; insanın, özellikle de işçinin değerini bilmeyen hükümetin AKP olduğunu göstermektedir. 300 işçili ağır ve tehlikeli iş kolundaki bir fabrikada "sağlık gözetimi"nin çıkarılan her yeni yönetmeliğe göre gerilediği açıktır. 1980 yönetmeliğine göre; ayda işçi başına 15 dakika hesabı ile ayda 75 saat; 2003 yönetmeliğine göre; ayda 5 gün+ yılda işçi başına 30 dakika periyodik muayene zamanı ile ayda 52,5 saat, 15 Ağustos 2009 yönetmeliğine göre; ayda en az 36 saat+ yılda 10 işçi başına 90 dakika periyodik muayene zamanı ile ayda 39,75 saat olarak düzenleme yapılmıştır. Bir başka ifadeyle 1980‘den bu yana sağlık gözetimi için işçilere ayrılan süre AKP sayesinde yarı yarıya azaltılmıştır. Üstelik çalışma saatleri sürekli artmakta, işçiler aşırı derecede sömürülmekte ve yıpranmaktadır. Oysa işyeri hekimliği için imkânların çok daha kapsayıcı ve geniş olması gerekir. Yargı önceki yönetmeliğin iptalinde, iş güvenliği uzmanı kavramının uygunsuzluğuna karar vermiştir. İş güvenliği mühendisleri ve teknik elamanlarının iş güvenliği uzmanı adı altında yeni bir statüde birleştirilmesi hukuka uygun bulunmamışken bu yönetmelikle aynı düzenleme getirilmiş, aynı kavram yer almıştır. Bu Yönetmelik ile mühendislerin almış olduğu akademik mühendislik eğitimi yok sayılarak unvan bakımından meslek lisesi düzeyine indirilmiş, mühendislerin eğitimi ve sunacakları hizmet ve iş akitleri piyasa koşullarına teslim edilmiştir. Yani işçi sağlığı ve iş güvenliği alanı tam bir pazar, aktörler de tacir konumuna getirilmiştir. Yönetmelikte işyeri sağlık ve güvenlik birimlerinin sanayiden sayılan işyerlerinde kurulması öngörülmüştür. Otel, hastane, katı atık toplama, havaalanı yer hizmetleri gibi yerlerde işyeri sağlık ve güvenlik birimi bulunması zorunlu kılınmamıştır. Bilinen kayıtlar üzerinden bakıldığında bile iki dakikada bir iş kazası yaşanan, günde ortalama iki yüz ellinin üzerindeki iş kazasından dördünün ölümlü olduğu bir ülkede bu düzenlemeleri yapmak, hem de demokratikleşme yönünde toplumsal beklentilerin yükseldiği bir zamanda demokratik bir çalışma yaşamını kökten dinamitleyen bu adımı atmak ancak AKP vicdanı ile açıklanabilir. Anlaşılan o ki; AKP bu topraklarda çalışan Türk-Kürt bütün işçilerin anasını iş kazaları/cinayetleri ile ağlatmaya kararlıdır. Elbette bu yönetmelik birden bire ortaya çıkmamıştır. AKP‘nin daha önce yaptığı olumsuz düzenlemelere karşı meslek örgütleri/sendikalar girişimlerde bulunmuştur. Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi‘nde bu basın açıklamasını yapan kuruluşlar başta olmak üzere "önce insan" yaklaşımıyla yapıcı önerilerde bulunmuşlardır. Ancak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı‘nca hiçbiri dikkate alınmamıştır. Bu düzenleme ile, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanının vazgeçilmez yapıları olan meslek örgütlerinin rolü dışlanmaya, sıradanlaştırılmaya çalışılmaktadır. Eğitim dâhil olmak üzere işçi sağlığı ve güvenliği bir pazar haline getirilmiş, açıkçası can pazarına dönüştürülmüştür. Söylemek gerekiyor: Dün olduğundan çok daha fazla oranda, bütün uyarılara rağmen bilinçlice yapıldığı, bilinçlice tercih edildiği için ölen her işçinin kanında bu düzenlemeyi yapanların eli vardır. AKP‘nin sorumluluğu vardır. Bu ülkede sağlıktan sorumlu bir bakanlık, bir yetkili varsa bu düzenlemeye karşı çıkmalı, açıklamalı ve durdurmak için gereğini yapmalıdır. Herkes bilsin: Biz dün olduğu gibi bugün de, yarın da işçi sağlığı ve güvenliği alanının ticarileştirilmesi, piyasalaştırılması, taşeronlaştırılması, niteliksizleştirilmesi, hizmet verecek hekim, mühendis, hemşire vd.nin dışlanması, mesleki bağımsızlığın yok edilmesine karşı her türlü girişimi yapacağız. Çünkü biz "önce insan" diyoruz ve samimiyetle "iş kazalarında ölenlerin, sakatlananların, hastalananların anaları ağlamasın" istiyoruz.
DİSK - KESK - TMMOB - TTB |