FAO`nun belirlemiş olduğu Dünya Gıda Günü teması, dünyanın yaşadığı bu günkü kaotik ortamın ana sebeplerinden birini gündeme getirmesi açısından önemlidir. Yaşamın sürdürülmesi için mutlak gerekli olan gıda üretimi bugünün dünyasında, yalnızca belirli ellerde toplanmaya ve tüm dünyaya bu yaklaşım egemen kılınmaya çalışılmaktadır. Tarımsal üretimin tüm aşamalarında, küresel sermaye; tohum üretiminden, zirai mücadeleye, gıda üretim aşamasından üretilen gıdaların tüketim kodlarına kadar tüm süreçleri kontrol etmektedir. Bütün bu politikaları uygularken dünyanın bir çok yerinde kurgulanan savaş ve kaos ortamları en büyük belirleyici unsur olmuştur. Küresel sermaye 1980`li yıllar sonrası egemenliği altındaki ülkelerin hükümetleri eliyle uygulamaya koyduğu neoliberal tarım ve gıda politikalarıyla sermayenin egemenliğini, çiftçinin yoksulluğunu, halkın da açlığını tescil etmiştir. Uygulanan politikalar sonucu ürettiğinden bir gelir sağlayamayan çiftçi köyden kente göç ettirilerek topraklarından koparılmıştır. Dünyada açlığı ve yoksulluğu ortadan kaldırmak için uygulandığı ifade edilen bu politikalar tam tersine dünyanın her yerinde açlığın ve yoksulluğun artmasına sebep olmuştur. Ülkemiz açısından ise durum çok daha vahim olmuştur. 24 Ocak kararları sonucu tarımsal üretimde desteklemelerin kaldırılması, kamu kooperatifçiliğinin tasfiyesi ve çıkartılan yasa, yönetmeliklerle tarımsal üretimin kotalarla geriletilip yok edilmesi nedeniyle adeta makas değiştirmiştir. Son on beş yıldaki AKP Hükümetleri döneminde uygulamaya konulan tarım politikaları sonucu; çiftçi tarımdaki gücünü yitirerek önce hiç olmadığı kadar yoksullaşmış ve daha sonra da toprağını elden çıkararak büyük kentlerde proleterleşmek üzere göçe zorlanmıştır. Ülkemiz, küresel dünyada rekabet edebileceği tek silahını da kaybetmiştir. Tarımsal üretimde ağırlaşan yaşam koşulları, verim düşüklüğü, pazar bulunamaması, üretimin ulusal planlamayla gerçekleştirilmemesi, tarım ve hayvansal üretimde girdi maliyetlerinin düşürülememesi, kolektif ekipman ve profesyonel üretim modeline geçilmemesi, ekilen toprakların çok parçalı olması, makineli tarımın artması, tarımda insan gücüne olan ihtiyacın azalması, köylerdeki alt yapı ve sosyal hizmetlerin kentlere göre daha az olması ve tarım dışı alanlarda yeterli istihdam imkânlarının bulunmaması nedeniyle köylerden kentlere doğru hızlı ve yoğun bir göç gerçekleşmiştir. 2002 yılında kırsaldaki nüfusun toplam nüfusa oranı % 35 iken 2016 da bu oran 7.7` ye düşmüştür. Gelişmekte olan ülkelerde büyümeye dayalı politik öncelikler yerini giderek toplumun tamamını kapsayan entegre kalkınma arayışlarına bırakırken, ülkemizde bunun tam tersi olan ve tarımın tasfiyesine yol açan bir süreç izlenmiştir. Tarımın toplam istihdam içindeki payı 2002 yılında %35 iken bu pay 2011 yılında %25`e, 2016 yılında %20`ye gerilemiştir. Tarımda devletin yatırımları da yıllar içinde azalmıştır. Tarımın toplam yatırımlar içindeki payı, planlı dönemin başında (1960) % 13 düzeylerinde iken 2010 yılında bu oran % 4`e kadar düşmüş, 2016 yılında ise %3,4 olmuştur. Bütün bunların sonucu olarak, kırdan kente göç ile beraber, kırsal bölgelerin insan gücü, tarım sektörünün sürdürülebilir yapısını bozacak derecede kentlere kaymıştır. Bu durum kentsel dengeleri de bozarak kentlerde işsiz kitlelerin yığılmasına neden olmuştur. Oysa gelişmekte olan ülkeler için kalkınmanın yolu kırsaldan geçmektedir. Ekonomik büyümenin anahtarı uzun yıllar yoksulluğun sebebi olarak görülen kırsal bölgelerde küçük aile çiftçiliğinin desteklenmesi gereklidir. Kırsal bölgelerin, gıda üretimi ile ilgili sabitlenmiş ekonomik büyüme için geniş bir potansiyel bulunmaktadır. Çoğu zaman ihmal edilen bu potansiyelin ortaya çıkarılması için geçimlik tarımda düşük verimlilik, birçok yerde sınırlı endüstrileşme, hızlı nüfus artışı ve şehirleşmeden oluşan oldukça zorlu bu bileşimin üstesinden gelinmesi gerekmektedir. Ancak bu şekildeki bir anlayış sonucu ülkelerin kendini besleme ve yurttaşlarını istihdam etme konularda başarı elde edilebilir. Bizler TMMOB`ye bağlı Gıda, Kimya ve Ziraat Mühendisleri Odaları olarak meslek örgütü sorumluluğunda ülkemizde ve tüm dünyada uygulanan neoliberal politikaların insanları mutlu etmediğini ve bir avuç topluluğun gıda üzerinden hegemonya yaratıp, tüm dünyayı sömürdüğünü dün söylemiştik bugün de söylüyoruz. Bizler biliyoruz ki: vahşi kapitalizmin tüm dünyanın varlıklarını tek elde toplayarak, canlıların yaşam alanlarını yok etmesinin önüne geçmek gerekmektedir. Hükümetler eliyle uygulanan politikalar, tüm zorbalığıyla insanları yerlerinden ve yurtlarından etmektedir. Bütün bu yanlışlıklara karşı durmak ise bilinçli bir örgütlülük, bağımsız bir tarım politikası ve sürdürülebilir tarımsal üretimden geçmektedir. Yusuf SONGÜL Dr. Ali UĞURLU Özden GÜNGÖR Gıda Mühendisleri Odası Kimya Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Yönetim Kurulu Başkanı Yönetim Kurulu Başkanı Ziraat Mühendisleri Odası |