KMO

DÜNYA GIDA GÜNÜ KAPSAMINDA `GIDA, TARIM VE HAYVANCILIKTA TEKELLEŞME` PANELİ TAMAMLANDI.

    Yayına Giriş Tarihi: 23.10.2017  Güncellenme Zamanı: 23.10.2017 15:08:57  Yayınlayan Birim: GENEL MERKEZ  
 

Güncellenme Zamanı: 23.10.2017 15:05:40

Oda Başkanımız Dr. Ali UĞURLU`nun Güney Bölge Şubemiz, ZMO, GIDAMO, Veteriner Hekimler Odası ile birlikte düzenlediği `Tekelleşme` konulu konuşması.

Değerli konuklar

Yaşadığımız bu çağda insanoğlu çok önemli bir sorunla karşı karşıyadır. Bu savaş yoksulluk ve açlık savaşıdır.  İnsanoğlu ya bu savaşı kazanacak ve insan soyunu devam ettirecek ya da kaybedecek ve kendi neslini yok edecektir. Bu gün burada tarımı, gıdayı ve yoksulluğu konuşacağız. Bir zamanlar tarım ülkesi olarak övündüğümüz Türkiye`den şimdilerde saman ithal eden Türkiye`yi konuşacağız. Yerkürede tarımın ilk yapıldığı topraklarda tarım ve hayvancılığın nasıl yapılamaz hale geldiğini konuşacağız.

Üç odamızın bu gün burada düzenlemiş olduğu ve Dünya Gıda Gününe başka bir perspektiften bakış açısı oluşturacakları panelin konusu tekelleşme… Gıda, tarım ve hayvancılıkta tekelleşme… 

Arkadaşlarımızın belirlemiş olduğu bu tema, ülkemizin yaşadığı gıda hakkı ve yoksulluk ile ilgili kaotik ortamı doğuran ana nedenlerinden birisidir. Ama asıl neden neoliberalizm ya da başka bir deyişle emperyalizm` dir.  Tekelleşme denilince akla hep sanayi olgusu gelmektedir ama tarım, gıda ve hayvancılıkta bu ilişkide çok önemli bir duraktır.

Kapitalizmin tarım ve gıda üretimine girmesi sonucu tarım ve gıda üretimi belirli ellerde toplanmaya ve tüm dünyaya bu yaklaşım egemen kılınmaya çalışılmaktadır.

Günümüzde küresel sermaye tarımsal üretimin tüm aşamalarında; yani tohum üretiminden, zirai mücadeleye, gıda üretiminden bu gıdaların tüketimine kadar tüm süreçleri kontrol etmek istemektedir. Çünkü kapitalizmin amacı insan ihtiyaçlarının karşılanması değildir. Bu yolla bir değişim değeri yaratmaktır. Bundan dolayı özünde ihtiyaç maddesi değil meta üretir. Bu nedenle kapitalizm sorgulanmadan, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası, İMF gibi kurumların işlevi anlaşılmadan ne hayvancılığı, ne tarımı, ne de gıdadaki gerçeği anlamak mümkün değildir. Kapitalizmde sistem kendi kendisi ile de rekabet halindedir. Bu nedenle sürekli olarak daha çok ve daha ucuz üretmek peşindedir. Bunu daha çok kar etmek için yapmak zorundadır. Bu nedenle sürecin hâkimi olanlar her ne pahasına olursa olsun üretimi arttırmak ve daha çok kazanmak için havayı, suyu, toprağı, doğayı tahrip edip kirletmekte tereddüt etmezler. Tercihler kar ve egemenlik üzerine kurulmuştur. 

Türkiye`nin bu kıskaca düşmesi II. Dünya Savası sonrasına rastlar. Savaş dönemi hariç Türkiye kendine yeten, GSMH` sının önemli bir bölümünü tarımdan sağlayan bir ülkedir. 1940‘lı yılların sonunda NATO` ya girilmesi ve İMF` ye üye olunması sonrasında sanayileşme ve tarımı engellemek için MARSHALL yardımlarının devreye sokulması, bedavaya margarin, süt tozu dağıtılması ve derken zeytin yağlı yiyemem aman/basma da fistan giyemem aman türküsüne kadar giden ve sonuçta buğday-saman ithal eden, et yiyemeyen bir ülke ve kaçınılmaz trajik bir son…

1970`li yıllar Türkiye`nin GSMH` sının yaklaşık % 30`unu tarımdan karşıladığı dönemdir. Derken arkasından YDD yani neoliberal dünya düzeni ile tanışma; 12 Eylül 1980, 24 Ocak kararları, devletin tarımdaki sübvansiyonları azaltması sonra da kaldırması… 24 Ocak kararlarının 2. Maddesi tarımdaki desteklemelerin kaldırılması ile ilgilidir. 90`lı yıllar ise bu politik tercih ve dayatmalar sonucu özelleştirmelerin yaşandığı bir dönemdir. Bu dönem DTÖ Uruguay Tarım Anlaşması ve Gümrük Birliği anlaşmaları ile tarım ve gıda sektöründe köklü dönüşümler yaşanmıştır. Bu anlaşmalar sonucu EBK, SEK, Zirai Donatım Kurumu, TEKEL, Türkiye Şeker Fabrikaları, Azot Sanayi, Türkiye Gübre Fabrikaları ve Yemsan özelleştirilerek kapatılır. TMO, Tariş, Çukobirlik, Fiskobirlik ise içi boşaltılarak işlevsizleştirilir ya da kapatılır.

Artık Dünya sermaye sayesinde Küreselleşmiş ve kapitalizm vahşi bir şekilde örgütlenmiştir. Hiçbir ülkede hiçbir şey kendi başına değildir. Dünyanın efendileri konumundaki G-7 ülkeleri ve onların DTÖ, İMF, DB gibi örgütleri aracılığı ile her şey kontrol altına alınmıştır.  Tarım bitmiş, gıda güvencesi ortadan kalkmış, GDO, kimyasal katkılar,  pestisitler bilinçli olarak tarıma ve gıda üretimine sokulmuş bu alanda üretim yapan ve sayıları 10 u geçmeyen küresel şirket dünya piyasasının kadiri mutlak hâkimi olmuştur. 

1950  de 1`e 35 olan zengin ülkeler ile yoksul ülkeler arasındaki gelir farkı oranı 2012 yılında 1` e  94     olmuştur. Dünyada bir milyar kişi her gece aç olarak yatağa girmektedir. 5 küresel şirket dünya tahıl ticaretinin % 90`nını kontrol etmektedir. Bayer ve Monsanto şirketlerinin birleşmesi sonucu dünyanın tohum ve zirai ilaç piyasasının yaklaşık % 40`ı bu şirketin kontrolüne geçmiştir. İşte tekelleşme budur.

Ülkemiz açısından ise durum çok daha vahim olmuştur. 24 Ocak kararları sonucu tarımsal üretimde desteklemelerin kaldırılması, kamu kooperatifçiliğinin tasfiyesi ve çıkartılan yasa, yönetmeliklerle tarımsal üretimin kotalarla geriletilip yok edilmesi nedeniyle ülke adeta makas değiştirmiştir.  Son on beş yıldaki AKP Hükümetleri döneminde uygulamaya konulan tarım politikaları sonucu; çiftçi tarımdaki gücünü yitirerek önce hiç olmadığı kadar yoksullaşmış ve daha sonra da toprağını elden çıkararak büyük kentlerde proleterleşmek üzere göçe zorlanmıştır. Ülkemiz, küresel dünyada rekabet edebileceği tek silahını da kaybetmiştir. 

Gelişmekte olan ülkelerde büyümeye dayalı politik öncelikler yerini giderek toplumun tamamını kapsayan entegre kalkınma arayışlarına bırakırken, ülkemizde bunun tam tersi olan ve tarımın tasfiyesine yol açan bir süreç izlenmiştir. Tarımın toplam istihdam içindeki payı 2002 yılında % 35 iken bu pay 2016 yılında % 20`ye gerilemiştir. Tarımda devletin yatırımları da yıllar içinde azalmıştır. Tarımın toplam yatırımlar içindeki payı, planlı dönemin başında (1960) % 13 düzeylerindeyken 2016 yılında %3,4 e düşmüştür.

Biyogüvenlik yönetmeliği, GDO` yu yasallaştırmıştır. Tütün yasası, Şeker yasası, Tohum yasası, Hal yasası, Mera kanunu, Zeytin yasası, Su kanunu, Toprak kanunlarının çıkartılması sonucu Türk tarımı ve hayvancılığı bitirilmiştir. Ülkemiz; 

Almanya, Fransa, Ukrayna`dan Buğday, 

İngiltere ve Hırvatistan`dan Arpa,

Gürcistan`dan Saman, 

ABD, Yunanistan, Türkmenistan ve Hindistandan Pamuk , 

ABD, Arjantin ve Brezilya`dan Mısır, 

ABD Vietnam, İtalya ve Tayland`dan Pirinç, 

Etiyopya, Bangladeş, Mısır ve Çin`den Kuru fasulye,

 Kanada`dan Nohut ve  Mercimek, 

ABD,  Bulgaristan`dan Kurbanlık koyun, 

Şili, Uruguay ve Fransa`dan Büyükbaş hayvan, 

Bosna Hersek`ten lop et ithal eden bir ülke haline düşürülmüştür.

15 yıllık AKP döneminde tarım ve gıda için 600 milyar TL ithalat yapılmış buna karşılık tarıma nakit olarak 79 milyar TL destek sağlanmıştır. 

2002 yılında bir kişiye iki hayvan düşerken bu gün bu oran üç kişiye bir hayvan düzeyine inmiş durumundadır. 

Bütün bunların sonucu olarak, kırdan kente göç ile beraber, kırsal bölgelerin insan gücü, tarım sektörünün sürdürülebilir yapısını bozacak derecede kentlere kaymıştır. Bu durum kentsel dengeleri de bozarak kentlerde işsiz kitlelerin yığılmasına neden olmuştur. Oysa gelişmekte olan ülkeler için kalkınmanın yolu kırsaldan geçmektedir. Ekonomik büyümenin anahtarı uzun yıllar yoksulluğun sebebi olarak görülen kırsal bölgelerde küçük aile çiftçiliğinin desteklenmesi gereklidir. Kırsal bölgelerin, gıda üretimi ile ilgili sabitlenmiş ekonomik büyüme için geniş bir potansiyel bulunmaktadır. Çoğu zaman ihmal edilen bu potansiyelin ortaya çıkarılması için geçimlik tarımda düşük verimlilik, birçok yerde sınırlı endüstrileşme, hızlı nüfus artışı ve şehirleşmeden oluşan oldukça zorlu bu bileşimin üstesinden gelinmesi gerekmektedir. Ancak bu şekildeki bir anlayış sonucu ülkelerin kendini besleme ve yurttaşlarını istihdam etme konularda başarı elde edilebilir.

Bizler TMMOB`ye bağlı Gıda, Kimya ve Ziraat Mühendisleri Odaları olarak meslek örgütü sorumluluğunda ülkemizde ve tüm dünyada uygulanan neoliberal politikaların insanları mutlu etmediğini ve bir avuç topluluğun gıda üzerinden hegemonya yaratıp, tüm dünyayı sömürdüğünü dün söylemiştik bugün de söylüyoruz.

Bizler biliyoruz ki; kapitalizmin tüm dünyanın varlıklarını tek elde toplayarak, canlıların yaşam alanlarını yok etmesinin önüne geçmek gerekmektedir. Hükümetler eliyle uygulanan politikalar, tüm zorbalığıyla insanları yerlerinden ve yurtlarından etmektedir. Bütün bu yanlışlıklara karşı durmak ise bilinçli bir örgütlülük, bağımsız bir tarım politikası ve sürdürülebilir tarımsal üretimden geçmektedir. 

Dr. Ali UĞURLU

TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Başkanı

Okunma Sayısı: 388

Tüm Haberler »

 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME