KMO

DÜNYA GIDA GÜNÜ SEMPOZYUMU TAMAMLANDI

    Yayına Giriş Tarihi: 17.10.2008  Güncellenme Zamanı: 06.08.2013 12:02:24  Yayınlayan Birim: GENEL MERKEZ  
 

16 Ekim 2008 tarihinde Odamız ve Ziraat Mühendisleri Odası ile birlikte düzenlenen Dünya Gıda Günü Sempozyumu `Gıda Egemenliği 21. yüzyılın ayıbı : AÇLIK` başlığı ile sona erdi. Sempozyum, Oda Başkanımız, ZMO Başkanı Gökhan Günaydın, TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı, Ankara Üniversitesi Rektörü Cemal Taluğ, CHP Başkan Yardımcısı Cevdet Selvi ve DSP Genel Başkanı Zeki Sezer`in konuşmaları ile başladı. 350 kişinin katıldığı Sempozyumda `Gıda Egemenliği` ve `Türkiye Açlıktan Nasıl Korunur` başlıklı oturumlar düzenlendi. Oturumlar büyük ilgi gördü. Etkinlik sırasında KMO görüşleri Oda Başkanımız tarafından aşağıdaki şekilde sunuldu.

 

 

Değerli Katılımcılar,

Uzun süredir Ziraat Mühendisleri Odası ve Odamızca "Dünya Gıda Günü" kapsamında ortaklaşa düzenlenen bu etkinliğin 4.süne hoş geldiniz der, Kimya Mühendisleri Odası adına hepinize saygılarımı sunarım. Bu yılki sempozyumda; Ülkemiz ve Dünya için önemli olan, Gıda Egemenliği ve 21.asrın büyük ayıbı olduğunu düşündüğümüz AÇLIK konusunu ele almaya çalışacağız.

Sevgili meslektaşlarım;

Öncelikle iki veriyi sizlerle paylaşarak başlamak istiyorum. Dünya Bankasının kendi rakamlarına göre temel gıda fiyatları son üç yılda yüzde 83 yükselmiş, Birleşmiş Milletler verilerine göre ise, günümüzde 900 milyondan fazla insan yatağa aç girmektedir.

Dünyada yaşanan açlığın ve yetersiz beslenmenin nedeni üretim yetmezliği değil, üretim ve tüketimin adaletli bir şekilde sağlanamamasıdır. İnsanlarımızın %20`si yeterli gıdaya ulaşamamakta %8,5`u ise açlık sınırında yaşamaktadır.

Tarım ve Gıda Üretiminin Tekelleşmesi

Bunun sorumlusu ise, hemen her alanda olduğu gibi gıda alanında da sayısı 5-10`u geçmeyen Çok Uluslu Şirketlerdir. Çünkü bu şirketler dünyaya egemendir ve gıda temel besin aracı olmaktan çıkıp bunların rant aracına dönüşmüştür.

Örneğin; bu şirketlerden altı tanesi dünya tahıl ticaretinin yüzde 85`ini, 8 şirket kahve satışlarının yüzde 60`ını kontrol ediyor. Özellikle insanların temel besin ihtiyacı olarak bilinen mısır, pirinç, buğday ve soya gibi gıdaları hakimiyetleri altına almak için de büyük savaşlar veriyorlar.

Bu şirketler veya taşeronları, yüzlerce çeşit ticari marka adı altında kendilerini gizlemekte ve Dünya` nın gıda kontrolünü ellerinde tuttuklarını maskelemektedir. Tekellerini pekiştirmek için, gerek gelişmiş ülkeler, gerekse IMF, DTÖ, DB gibi kuruluşlar aracılığı ile en acımasız uygulamaları hayata geçirmekten kaçınmıyorlar.

Özellikle mevcut AKP hükümetinin başını çektiği 58 ve 59 uncu Hükümet Döneminde çıkan, Tohumculuk, Toprak ve Tarım, Tarım Sigortaları ve Lisanslı Depoculuk gibi yasalar bunun somut örnekleri olarak ele alınmalıdır. Ülkemizde tarım ve gıdanın piyasalaştırılması, doğal kaynaklarımızın, sermayenin sınırsız ve kuralsız kullanımına açılması bu yasalarla hız kazanmıştır.

Sadece yasal düzenlemeler değil, özelleştirmeler, gıda alanındaki mevcut kamu kurumlarının tasfiyesi veya işlevsizleştirilmesi, KİT` lerin yabancı sermaye veya yerli işbirlikçilerine peşkeş çekilmesi gibi yaşanan talan süreci, köylülerimizi olduğu gibi kentlilerimizi de yoksullaştırmakta ve açlık sınırına hızlıca yaklaşmalarına neden olmaktadır.

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar

10 yıla yakın bir süredir Türkiye`ye hiçbir sınırlama getirilmeden girmekte, gıda işletmelerine ve halkın önüne besin maddesi olarak getirilmektedir. Birçok kaynak bu ürünlerin sayısının 900`ün üzerinde olduğunu belirtmektedir. Bizler de diğer tüketiciler gibi her gün biraz daha fazla, yağdan hazır çorbaya, domatesten buğdaya, bebek mamalarından şekerli içeceklere kadar genetiği değiştirilmiş bu gıdaları tüketmekteyiz. Her gün biraz daha fazla, halkımızın sağlığı tehdit altına girmektedir.

Genetiği ile oynanmış bu ürünler, ülkemizde 3 bini endemik olmak üzere 13 bin bitki türünü yok etmekte, zenginliği tüm dünya tarafından bilinen Anadolu biyoçeşitliliği, bu nereden geldiği belli olmayan kaçak GDO`lu tohumlarca yavaş yavaş tükenmektedir.

Biyoyakıtlar

Biyodizel veya biyoetanol gibi biyakıt üretimi girdisi, hammaddesi olarak; mısır, soya, şeker pancarı, yağlı tohumlu bitkiler kullanılmaktadır. Özellikle petrol piyasasında ve emtiya fiyatlarındaki spekülatif artışlar, gıda güvenliğinin en önemli tehditlerindendir.

Arkadaşlarımızın çoğu hatırlayacaktır. Odamız ve ZMO ile geçen yıl düzenlenen "Biyoyakıt ve Biyoyakıt Teknolojileri Sempozyumu" etkinliğinde bu konular ayrıntılı olarak ele almıştı. İsteyen arkadaşlarımız dışarıdaki Oda masalarından, etkinliğe ait kitaplara ulaşabilirler.

Gıda Egemenliği

Ziraat Mühendisi arkadaşlarımız gibi biz Kimya Mühendisleri de; gıdaya ulaşmanın temel bir hak olduğunu görüyor, gıda maddelerinin borsada bir meta olarak ele alınamayacağını düşünüyoruz.

İlk defa 1996 yılında Via Campasina tarafından dillendirilen "Gıda egemenliği" kavramına sahip çıkıyor ve bunu ulusların tarım, hayvancılık, depolama gibi gıda kaynaklarını belirleme ve yönetme hakkı olarak tanımlıyoruz. Halkımızın sağlıklı, kültürel açıdan uygun ve sürdürülebilir gıdaya ulaşma hakkını savunuyoruz.

Yine doğru ve yeterli beslenmede gıdanın çeşitliliğinin önemli olduğunu söylüyor ve bunun da ancak yerli çiftçi, yerel tarım ve yerli üretim ile sağlanabileceğini savunuyoruz..

Değerli meslektaşlarım,

Halkların gıda egemenliği hakkı, ellerinden alınamaz, satılamaz ve devredilemez bir haktır. Bu eksende insan yaşamından, dolayısı ile besin kaynaklarından yani gıdadan daha önemli bir şeyin olmadığını biliyoruz. Yoksulluk ve açlığın kader olmadığını söylüyor, açlık ve yoksulluğun, yaşam hakkını ihlal eden, yıkıcı ve insanlık dışı kapitalist sistemin ekonomik sonucu olduğunu düşünüyoruz.

Kısacası, Gıda Egemenliğinin karşısındaki en büyük engelin "Gıda Emperyalizmi" olduğunu, dünyanın ve ülkemizin açlıkla mücadelesinin gıda emperyalizmine karşı durmaktan geçtiğini söylüyoruz.

Türkiye` nin "Gıda Egemenliği" hakkının yaşama geçirilebilmesi için;

IMF ve Dünya Bankası ile Dünya Ticaret Örgütü`nün ülkemiz tarımı ve kırsal yaşam üzerindeki, genel düzenleyici işlem yapma yetkisi kaldırılmalı, her türlü dayatmalar ret edilmelidir.

Avrupa Birliği kapsamında önerilen "Ortak Tarım ve Gıda Politikası" gibi Türkiye`nin gıda ve tarım sektörünü piyasalaştıran neoliberal yasalar kaldırılmalı. Köylü ve tüketiciden yana olan yasalar yürürlüğe sokulmalıdır.

Tarım ve Gıda konulu yükseköğretimin, üretici ile mühendisin bağımsız bir tarım-besin modeli altında dayanışma içinde çalışacağı bir zemin yaratılmalı, ülke ihtiyaçlarına göre yerli ekim, yerli üretim ve istihdama yönelik yeniden yapılandırılması sağlanmalıdır.

Gerçekçi öngörüler ile planlamacı, yatırımcı, mühendis ile köylünün omuz omuza çalışacağı bir zemin üzerinde, üretimi yeniden organize eden; üreticiden tüketiciye doğrudan bir beslenme zinciri kuran, emek eksenli ve dayanışmayı arttıracak yeni bir yapı, ülkemiz insanı, ülkemiz tarımı, kırsal hayat ve tüketici sağlığı açısından en acil gereksinimdir.

Değerli katılımcılar ZMO ve Birlik Başkanımızın eksiklerimizi tamamlayacağı düşüncesi ile fazla uzatmayacağım. Ancak hazır Siyasi Parti temsilcileri de aramızda iken, biz istediğimiz kadar buralarda anlamlı ve doğru tahliller yapalım, doğru öneriler geliştirelim, ülkemiz pratiğinde pek bir şey ifade etmeyecektir. Yani asıl iş yine bu partilere düşmektedir.

Son 3 yılda olduğu gibi; bu yıl da Dünya Gıda Günü kapsamında, düzenlenmesi gelenekselleşen "Gıda Sempozyumu" paydaşımız Ziraat Mühendisleri Odası Yöneticilerine, konu ile ilgili bilgi ve düşüncelerini bizimle paylaşan Sayın Akademisyen ve Uzmanlarımıza, Sektörde yer alan Dernek ve Sendika temsilcilerine, etkinliği zenginleştirecek değerli meslektaşlarımıza, bize yeni heyecanlar getirecek olan öğrenci arkadaşlarıma, emeği geçen herkese teşekkür eder, KMO Yönetim Kurulu adına saygılarımı sunarım.

Mehmet BESLEME
Gıda Egemenliği Sempozyumu
16 Ekim 2008

açılış konuşmasının pdf hali için tıklayınız.

Okunma Sayısı: 363

Tüm Haberler »

 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME