1999 yılındaki depremlerin üzerinden 20 yıl geçmiş olmasına rağmen Marmara Bölgesinde meydana gelmesi beklenilen Büyük İstanbul Depremi konusunda ciddi bir önlem almayan yetkilileri bir kez daha uyarıyoruz. 1999 yılının 17 Ağustos ve 12 Kasım tarihlerinde ülkemizde son yıllardaki en büyük iki deprem arka arkaya yaşanmıştır. Bu depremlerin Türkiye`nin ekonomik olarak en gelişmiş bölgesinde meydana gelmesi, insan kaybının yüksek olması, depremin sanayi tesislerini vurması ve meydana gelme olasılığı çok yüksek olan yeni bir depremin yine Marmara bölgesinde beklenmesi gibi nedenler 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerini geçen bu zamana kadar unutturmamış aksine gizlenmeye çalışılan bu gerçeği her yıldönümünde tekrar tartışmaya açmaktadır. Ülkemiz deprem riski açısından Dünyanın en riskli bölgelerinden biridir. Topraklarının % 92` si deprem bölgeleri içerisindedir. Nüfusumuzun % 95` i bu bölgelerde yaşamakta, büyük sanayi merkezlerimizin % 98`i bu bölgelerde olup barajlarımızın % 92`si de deprem bölgelerinde bulunmaktadır. Son yıllarda meydana gelen depremler maddi ve manevi olarak ülkemize büyük bir yük getirmiştir. Bu durum sonuçta ülkeyi yöneten, denetleyen, inşa eden; idari, teknik ve siyasi kimlik taşıyan her bireye ve kuruma önemli sorumluluklar yüklemektedir. 1999 depremlerinde resmi rakamlara göre yaklaşık 20 bin kişi ölmüş ve 16 milyar dolayında da maddi kayıp meydana gelmiştir. Olayın sosyolojik ve psikolojik sonuçlarının ise değerlendirilemeyecek büyüklükte olduğu düşünülecek olursa işin ciddiyeti biraz da olsa anlaşılabilir. 1999 depremleri sonuçlarıyla değerlendirildiğinde yüzde 92`si deprem kuşağı içerisinde yer alan ülkemizin depreme karşı hazırlıklı olmadığı anlaşılır. 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi sonrasında "yapı denetimi" düzenlemeleri adı altında bazı girişimler yapılmışsa da yasa, bilimsel gerekliliklerden ve ülke gerçeklerinden uzak olduğu için; çarpık, uygulanması zor ve kamusal denetim alanı ticarileşmiş bir durum yaratmıştır. Pratikte, yasa kapsamında mesleki denetim ve belgelendirme görevleri olan TMMOB bağlı odaları dışlayan ve meslek odalarının önerilerine kapılarını kapatan bir yaklaşım egemen kılınmıştır. Gelinen aşamada "Deprem Şurası" ve "Ulusal Deprem Konseyi" gibi kuruluşlar da lağvedilerek ortadan kaldırılmıştır. Ülkemizde 23 milyonu aşan yapı stokunun yüzde 70`i ruhsatsız, kaçak ve yüzde 40`ı oturulamaz ve depreme karşı mutlaka güçlendirilmesi gereken bir durumdadır. Birçok kez çıkartılan imar affı ve her tadil edilişinde biraz daha dejenere olan Yapı Denetimi Yasası ile depreme karşı güçlü yapılar üretilemeyeceği ortadadır. Bu sistem içerisinde yer alan ve hiçbir şekilde denetlemediği, hatta görmediği yapı ve ona ait beton gibi kritik yapı malzemelerini kontrol etme işinin gerçekte çok düşük ücretler karşılığında sadece evraklara imza atma düzeyine indirgendiği bu sözde denetimin çok acı bir gerçeğidir. Deprem uzmanlarının 1999 depremlerinden buyana önemle vurguladığı ve Marmara Bölgesinde yakın bir zamanda meydana gelmesi beklenilen Büyük İstanbul Depremi olasılığı yaşadığımız bu sürecin can sıkıcı gerçeğidir. Uzmanların ve bilim adamlarının ısrarla bu gerçeği hatırlatmasına rağmen geçen 20 yıllık süreçte bu olası deprem için ne yazık ki ciddi bir önlem alınmamıştır. Marmara Denizi içerisindeki faylardan doğması ve en az 7 büyüklüğünde olması beklenilen bu depreme karşı başta İstanbul olmak üzere Marmara Bölgesi savunmasız bir bekleyiş içerisindedir. Tarihi kimliği, gelişmiş sanayi gerçeği ve demografisi düşünüldüğünde depremin yankısı çok şiddetli olacaktır. Son 20 yılda alınan önlemler yapı stokunu sorgulamaktan, depremin yaratacağı etkileri azaltmaktan ve geleceği kurgulamaktan uzaktır. Keza aynı şekilde büyük ölçüde meslek alanımızı ilgilendiren "Deprem öncesinde ve depremler sonrasında kimyasallardan kaynaklanacak tehlikelere karşı stratejik bir master planın" olmayışı ve bu zamana kadar hazırlanmamış olma gerçeği de oldukça düşündürücüdür. Bu nedenle özellikle uzmanlarca yakın bir gelecekte olması beklenilen İstanbul depreminde gerek yapı sistemlerinde ve gerekse de kimyasallardan kaynaklanabilecek olumsuz durumları en aza indirgeyecek önlemler alınmalıdır. Bu anlamda ülkemizin bir deprem sorunundan öte bir yapı güvenliği sorunu olduğu kabul edilerek; - İmar Affı ile hiçbir mühendislik kuralına uymayan ve denetime tabi olmadan inşa edilmiş olan ve depremde kesin olarak göçebilecek olan yapılara her dönem getirilen aflara son verilmelidir. - Adına yapı denetim sistemi denilen; gerçekte diplomaların ve belgelerin kiralanması üzerinden yürüyen, gerçekte mühendislik ve denetim hizmetlerinin düşük ücretler karşılığında sorumluluk altındaki işe müdahil olunmadan olunmuş gibi imzaların atıldığı, kağıt üzerinde işleyen bir sistemin acilen gözden geçirilmesi ve değiştirilmesi gereklidir. - Yapı Denetim Sisteminde çalışan mühendislerin yaptıkları ve denetledikleri sorumlu oldukları işi gerçek anlamda denetleyeceği bir sistem kurulmalıdır. Kâğıt üzerinde kalan ve bir imza ile gerçekleşen gerçek anlamda denetimin sorunlu olduğu bu sistem yeniden sorgulanmalıdır. - Büyük ölçüde meslektaşlarımızın istihdam edildiği Yapı Denetim Beton – Malzeme Laboratuarlarında denetim yapılarak birçok yerde fiili anlamda işin başında bulunmadan kâğıt üzerinde gerçekleşen bu mühendislik durumunun (!) düzeltilmesi sağlanmalıdır. - Yapı Denetim sisteminde çalışabilmek için gerekli belge ÇŞB ile birlikte ilgili Meslek Odalarının temsil edildiği bir komisyonun yapacağı bir kurs ve sınav neticesinde verilmesini sağlayacak yasal düzenlemeye gidilmelidir. - Her sektörle ilgili olarak, mülki ve yerel idare ile ilgili diğer kurum ve meslek odası temsilcilerinden oluşan kente ait risk yönetimi kurulları teşkil edilmelidir. - Her kent ya da bölge için risk yönetimi planları hazırlanmalıdır. - Sanayi tesisleri inşa edilirken ve ruhsatlandırılırken bu tesisler deprem ve yangın güvenlikleri açısından kontrol edilmelidir. - İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelikte tanımlanan ‘İlgili Meslek Odalarının Temsilcisi` sorumluluğu gereğince yerel yönetimlerce kurulan ruhsatlandırma komisyonlarına her sektör için ilgili mühendis odası ve temsilcileri dahil edilmelidir. - Çeşitli yönetmeliklerle belirlenen kimyasal ve büyük endüstriyel kazaların önlenmesi, yönetilmesi, denetlenmesi gibi konularda sorumluluk sadece ilgili mühendislik disiplinlerine verilmelidir. Bir haftayı aşmayan kurslarla, uzmanlık gerektiren meslek alanlarının herkese açılmasından vazgeçilmelidir. - Olası depremlerde meydana gelebilecek kaza senaryoları modellemesi yapılarak önceden sorumlular ve sorumluluklar konusunda görev dağılımı yapılmalı ve önlemler alınmalıdır - Depremin beklendiği bölgelerde kimyasal maddelerin envanteri çıkarılarak olası bir depremde bu kimyasalların ve bunlardan kaynaklanabilecek sorunların nasıl bertaraf edileceği belirlenmelidir. Saygılarımızla kamuoyuna duyurulur. TMMOB Kimya Mühendisleri Odası 46. Dönem Yönetim Kurulu |