İki yılı aşkın süredir devam eden pandemi nedeni ile toplumsal ve ekonomik olarak zor yıllar geçiriyoruz. İşsizlik, yoksulluk artan şiddet sebebi ile kadınlar için bu dönem daha da zor geçmektedir. İstanbul Sözleşmesi yasaklanmasına rağmen geçen yıl kadın dayanışması ve direnişinin yükseldiği bir yıl olmuştur. Gittikçe gericileşen dünyada yaşamlarımız ve haklarımız için kadınların yarattığı direnişin umut noktası yükselmeye devam etmektedir. Ülkemizdeki siyasal İslamcı iktidar yaratmak istediği dinci-gerici toplumsal dönüşümü kadınların hayatlarına ve haklarına saldırı temeline oturtmuştur. İstanbul Sözleşmesi ya da tam adıyla Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan, 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanan, kadına yönelik şiddet ve bununla mücadelede temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen uluslararası insan hakları sözleşmesi ne yazık ki geçtiğimiz yıl kaldırılmıştır. AKP`nin gerici ve cinsiyetçi politikaları; eğitim sisteminden yasalara kadar attığı tüm adımlar, tek adam rejimine giden yolda yükselen laiklik, aydınlanma ve özgürlük talepleri ile karşı bir direnişe dönüşmektedir. Cinsiyetçi şiddet en karanlık yüzü ile hayatlarımıza nüfus etmek isterken hiç olmadığı kadar büyük bir tepki ile karşılaşmakta ve kimsenin görmezden gelemeyeceği bir eşitlik isteği hayatımızın parçası olmaya devam etmektedir. Her yeni güne öldürülen kadınlarımızın haberi ile uyanmaktayız. Biliyoruz ki kadına yüklenen toplumsal roller, bu rollerin gericilikle pekiştirilmesi; kadının erkekle eşit olamayacağı, kadının fıtratı gibi söylemler ve politikaların sonucu olarak giderek artan oranda kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri yaşanmaktadır. Bu nedenle; şiddete karşı verdiğimiz mücadele aynı zamanda kadın cinayetlerinin giderek artıyor olmasının nedeni olan dinci gericilikle beslenmiş erkeklikle de mücadeledir. Bundan ötürü laiklik mücadelesini yaşam hakkı mücadelesinden ayrı düşünmeyiz. Laikliğin olamadığı bir yerde kadınların özgürlüğünden, eşitliğinden ve hayatta kalma haklarından bahsedemeyiz. İktidarın ve gerici güruhun İstanbul Sözleşmesini hedef alması tesadüf değildir. İstanbul Sözleşmesi kadına karşı şiddetin bütün biçimleri için kadınlarla erkekler arasında tarihsel, toplumsal, ekonomik ve politik güç eşitsizliklerini görerek her alanda eşitliğin inşasını temel alır. Bu nedenle vazgeçilmezdir. 6284 sayılı Kanun ve İstanbul Sözleşmesi kadın cinayetlerinin önlenmesinde hayatidir. Bu nedenle yasaklanması kabul edilemez. Kadınlarımızın yaşamlarını hedef alan, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren gerici söylemler ve medeni kanunu tırpanlamaya çalışan uygulamalar acilen sonlandırılmalıdır. Yaşasın kadın mücadelesi… Yaşasın Dünya Kadınlar Günü… TMMOB Kimya Mühendisleri Odası 47. Dönem Yönetim Kurulu |