26 Haziran 2024 tarihinde, Bileşeni olduğumuz TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu tarafından düzenlenen ‘Doğal ve Yapay Afetlere Karşı Tedbir Çağrısı‘ başlıklı basın açıklamasına katılım sağladık. Basın metni, TMMOB Bursa İKK Sekreteri tarafından aşağıdaki şekilde kamuoyu ile paylaşılmıştır. Değerli Basın Emekçileri, Değerli katılımcılar, Ülkemiz doğal (deprem, seller, su taşkınları, toprak kaymaları, kaya düşmeleri, çığ, fırtınalar, hortumlar, volkanlar, yangınlar vb.) ve insan kaynaklı olan yapay (nükleer, biyolojik, kimyasal kazalar, taşımacılık kazaları, endüstriyel kazalar vb.) afetlerin sıklıkla yaşandığı bir ülkedir. Konumlandığı coğrafya nedeniyle, üç tarafı fay hatlarıyla çevrili olduğundan özellikle Kuzey Doğu Anadolu`da, Doğu Anadolu`da ve Ege`de depremler; Karadeniz bölgesinde aşırı yağışlar sonucu seller, heyelanlar; Doğu Anadolu`da ağır kış koşullarında çığ düşmeleri gibi meteorolojik afetler sıklıkla yaşanmaktadır. Bu durum artık salt meslek odaları tarafından dile getirilen değil, devletin tüm kurumları, yerel yönetimler tarafından da hatta yurttaşlarca da bilince taşınması gereken bir gerçekliktir. Devletin tüm kurumlarının, stratejilerini, planlamalarını, uygulamalarını bu gerçekliği dikkate alarak yapmaları da bir zorunluluktur. Tüm ülkenin en önemli sorunlarından olan hızlı ve plansız kentleşme, kentlerdeki nüfus yoğunluğu, çevresel tahribatlar ve iklim değişikliğinin etkisiyle artan afetler ve sonucunda yaşanan can ve mal kayıpları ülke kalkınmasına da zarar veren önemli sebeplerdir. Kalkınmanın sürdürülebilir olması için ülkemizde afet risklerinin anlaşılması, risk azaltıcı tedbirlerin alınması ve çoklu tehlikelere karşı hazırlık kapasitesinin artırılması çok önemlidir. Yakın zaman önce yaşadığımız ve asrin felaketi olarak literatüre geçen 6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli depremlerden Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa illerimizde yaşayan yaklaşık 14 milyon yurttaşımız etkilenmiştir. Deprem bölgesindeki illerde toplumsal ve sosyal yaşamın yanı sıra ekonomik ve mesleki faaliyetler de durmuştur. Depremde 50 binden fazla yurttaşımız hayatını kaybetmiş ve yaralı sayısı 100 bini aşmıştır. Bölgede yaklaşık 113 bini yıkık ve ağır hasarlı olmak üzere toplam 365 bin bina hasar görmüştür. Başta Karadeniz Bölgesi` nde olmak üzere artık Ülkemizin pek çok yerinde kuvvetli yağışlar nedeniyle yaşanan su baskını, heyelan felaketleri de kaygı verici boyuta ulaşmıştır. İklim anormalliklerinin de etkisiyle son on yıldır giderek artan bu felaketlere karşın, yerleşim yerlerinde yıkımlara sebep olan ve yıllardır uygulanan yanlış ve/veya eksik altyapı, kentleşme ve yapılaşma politikaları bunca yaşanan acılara ve kayıplara rağmen sürdürülmektedir. Yine gerek ormanlarda gerekse artık sanayi alanlarında sık sık görmeye başladığımız şehir içi yangınlar da ciddi kayıplara sebep olan bunun yanı sıra ayrı çevre sorunlarına yol açan felaketler olarak ilk sıralarda yerini almıştır. Biliyorsunuz TMMOB olarak başta deprem olmak üzere tüm felaketlere karşı mevcut durumu ve yapılması gerekenleri her fırsatta dile getiriyoruz. Şehirlerimizin ve yapılarımızın afetlere hazırlıklı hale getirilmesini sürekli olarak tekrarlıyoruz. Yaptığımız tüm uyarılara, yayımladığımız tüm raporlara, gerçekleştirdiğimiz tüm bilimsel etkinliklere rağmen bugüne kadar afetlere hazırlık konusunda yeterli adımlar atılmadı. İMAR AFLARIYLA SAĞLIK VE GÜVENLİK KOŞULLARI BELİRSİZ YAPILAR MEŞRULAŞTI! Son 20 yılda 2,7 milyar metrekare alan için inşaat izni verilerek 2 milyon 144 bin 656 yeni yapı ruhsatı düzenlendi; 13 milyon 348 bin 492 konut üretildi. Bu konutlardan ne kadarının doğru zemin etüdü, uygun mimarlık, mühendislik proje süreçlerini ve gerekli denetimi gördüğü belirsizdir. Çıkarılan imar aflarıyla afet riski altındaki alanlarda olup olmadıklarına, kıyı alanları, tarım arazileri, orman alanları, içme suyu havzaları ve tarihi, doğal, arkeolojik sit alanları üzerine inşa edilip edilmediklerine bakılmaksızın; 3 milyon 119 bin 947 kaçak ve imara aykırı yapı için 26 milyar 151 milyon 389 bin 263 TL yapı kayıt belge bedeli alınarak riskli yapılar meşru hale geldi. Yapı güvenliği olmayan, planlama, mimarlık ve mühendislik süreçlerinden geçmemiş, teknik olarak sağlık ve güvenlik koşulları belirsiz toplam 7 milyon 393 bin 413 bağımsız bölüme kullanma izni niteliği taşıyan belge düzenlendi. KENTSEL DÖNÜŞÜM, AMACINDAN SAPTIRILDI! Son 11 yıl içerisinde ülke genelinde sadece 238 bin civarında riskli yapıya "Kentsel Dönüşüm" adı altında müdahale edilerek yenilenmesi sağlandı. TBMM` nin Kahramanmaraş Depremleri` nden sonra çıkarttığı Mayıs 2023 tarihli raporuna bakıldığında 2012 yılından bu yana Ülkede riskli olduğu düşünülen yapı miktarının sadece %3-4 civarındaki kısmı yenilenebildi. Kentlerin yeniden yapılandırılması ve depreme dayanıksız binaların yenilenmesi için gerekli olan ‘Kentsel Dönüşüm` uygulamaları özellikle son yıllarda amacından saptırılarak inşaat firmalarına kaynak aktarılmasının, kentsel rantların belli kesimlerde toplanmasının bir aracı haline getirildi. Kent merkezlerinde bulunan afet toplanma alanı statüsünde park, bahçe ve meydanlar yapılaşmaya açılarak afet sonrasında yaşamı sürdürmeye olanak verecek güvenli alanlar ortadan kaldırıldı. Deniz kıyıları, dolgu alanları, dere yatakları ve çevreleri de ciddi bir riskle karşı karşıyadır. Okullar, hastaneler, itfaiye binaları ve diğer kamu binalarının deprem güvenlikleri belirsizdir. Ulaştırma yapıları, su yapıları, altyapı şebekeleri, su arıtma tesisleri, doğalgaz, enerji ve haberleşme ağları risk altındadır. Tarihi ve kültürel yapılar büyük bir risk altındadır. Kentlerimizdeki benzin istasyonları, yanıcı, zehirleyici ve kirletici maddelerin işlendiği, depolandığı ve dağıtıldığı yerlerde ciddi bir risk vardır. Bu tür aktiviteler çoğu kez iskân alanlarıyla iç içedir. DEPREM YAPISAL YIKIMLA BERABER KİMYASAL FELAKETLERİ DE GETİRECEK! Olası bir Marmara Depremi` nde yapısal yıkımla beraber büyük kimyasal felaketler de beraberinde gelecektir. Bursa özelinden bakarsak; İlimiz sınırları içerisinde 17 adet organize sanayi bölgesi bulunmakta ve bu organize sanayi bölgelerinin büyük çoğunluğunun şehir merkezine çok yakın olduklarını düşünürsek, olası bir deprem durumunda yaşanacak olan kimyasal tehlikeler depremin yıkımını daha da şiddetli boyutlara taşıyacağı apaçık ortadadır. Kimyasal madde ve boya üreten fabrikaları, Kimyasal tanklar, Kimyasal malzeme depoları, Benzin İstasyonları ve kontrolsüz merdiven altı üretim yapan üretim atölyeleri doğal afet durumunda potansiyel tehlike kaynaklarıdır ve yıkımlarının sonuçları çok ciddi olacaktır. Deprem etkisiyle yaşanacak kimyasal kazalar, patlama, yangın, gaz ve kimyasal kaçaklar ciddi boyutta zehirlenmelere, ekolojik kirlenmelere ve ölüme sebebiyet verecektir. 99 Depremi` nde Yalova` da bulunan Aksa Akrilik Kimya Sanayisinde deprem esnasında tank yırtılması nedeniyle 6500 ton akrilonitril suya, toprağa ve havaya karışmıştır. Deprem sonrasında yine tesislerden birinde tankların soğutması yetersiz kaldığından, aşırı basınç artışını önlemek amacıyla 200 ton kadar susuz amonyak havaya bırakılmıştır. Bu firmanın dizel jeneratörü olmasına rağmen, jeneratör kapasitesi sadece aydınlanma için tasarlanmıştır. Amonyak tanklarının soğutulması hiç düşünülmemiştir. 6 Şubat depreminde İskenderun limanında konteynırların devrilmesi sonucu çıkan yangın güçlükle söndürülebilmiş, Boğucu duman günlerce ilçenin üzerinde kalmıştır. Daha onlarca yaşanmış olan bu ve bunlara benzer pek çok endüstriyel kaza, sızıntı ve yangınlar depremler sonrası meydana gelmiştir. Ülkemizde her yıl önemli kayıplara neden olan pek çok doğa olayının afete dönüşmesini önlemek için afet riski altındaki alanların sağlıklı ve güvenli yaşam alanları haline getirilmesi, yani "İNSAN ODAKLI ve AFET DİREÇLİ KENTLER "in oluşturulması öncelikli ve acil bir ihtiyaçtır. Dolayısıyla; BÜTÜNCÜL VE BİLİMSEL BİR ANLAYIŞA İHTİYAÇ VARDIR! Özellikle son 20 yıl içerisinde başta depremler olmak üzere tüm afetlere yönelik politikaların ve atılması gereken adımların tüm boyutlarıyla neler olması gerektiği konularında, başta kamu kurumları ve karar organları olmak üzere hemen her kurum tarafından raporlar, planlar hazırlanmış ve kararlar üretilmiştir. Ancak son depremler sonuçları itibarıyla göstermektedir ki, alınan kararlar ve yapılan çalışmalar büyük oranda palyatif kalmış durumdadır. Dolayısıyla öncelikle sağlam, kararlı ve istikrarlı bir siyasi irade ile kamunun ihtiyaç ve menfaatlerini gözeten, meselelere bütüncül ve bilimsel bakabilen politik bir anlayışa ihtiyaç vardır. *Devlet tüm yurttaşlara eşit, sağlıklı, güvenlikli yaşama koşullarında nitelikli yaşam çevreleri sağlamakla yükümlüdür. Salgın, afet ve kriz koşullarında başarılı iyileşme süreçleri için alınacak önlemlerin bilimsel ilkeler ve gerçeklerle, toplum yararı gözetilerek oluşturulması; afet yönetimi hakkında geliştirilecek politikaların bilim insanlarını, meslek odalarını, akademik kuruluşları ve ilgili uzmanlıkları dikkate alarak oluşturulması zorunludur. Bugüne kadar pek çok yurttaşın hayatına mal olmuş ve olmaya devam eden, büyük yıkımlara ve kayıplara sebep olan rant odaklı planlama, kentleşme ve yapılaşma politikaları terk edilmelidir. *Yapı denetimi sistemi TMMOB ve bağlı odalar, üniversiteler ve ilgili kesimlerin katılımıyla kamusal bir anlayışla yeniden düzenlenmelidir. Yapılaşmadan kaynaklanan risklerin bertaraf edilmesi için doğru ve yeterli bir ‘risk yönetim` sistemi oluşturulmalıdır. *Bölgesel ve kentsel ölçekte ‘sakınım planları` hazırlanmalıdır. Ülke genelindeki yapılar incelenmeli, riskli yapılar tespit edilmeli ve güvenli hale getirilmelidir. Uygun olmayan zemin ve arazilerdeki yapılar derhal boşaltılmalıdır. Tüm yaşam alanlarımız bilimin ve teknolojinin rehberliğinde, insanların ihtiyaçları doğrultusunda ve doğayla barışık biçimde yapılandırılmalıdır. *Güvenli yapılaşmanın sağlanması ve tüm bu süreçlerin sağlıklı işletilebilmesi için meslek odalarının sürece etkin katılımını sağlayacak yeni bir planlama, tasarım, üretim ve denetim süreci modeli benimsenmelidir. *1938 yılından bugüne değiştirilmemiş olan 3458 sayılı Mühendislik ve Mimarlık Kanunu değiştirilmeli Meslek Odalarının kendi meslektaşlarını yetkinliklerine göre belgelendirme ve yetkilendirme hakkı getirilmelidir. Tüm dünyada olduğu gibi meslek içi eğitim, mesleki bilgiyi-deneyimi ölçme ve değerlendirme, mesleki faaliyetlerin ve meslek etiğinin takibi gibi süreçler ancak Meslek Kuruluşları aracılığı ile yapılabilir ve sürekliliği sağlanabilir. *Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, gerek kamu kurumlarının, gerekse kamusal alanların ihtiyaç duyduğu nitelikli mühendislik hizmetlerini tanımlarken Meslek Odalarının belgelendirme sistemlerini baz almalıdır. İmar Kanunu, Yapı Denetim Kanunu, Afetlerle ilgili Kanunlar, İhale Kanunu gibi yapılaşmayı belirleyen pek çok kanun ve bağlı yönetmelik, şartname ve tebliğlerinde tarif edilmeye çalışılan mühendislik, mimarlık ve planlama hizmetleri Meslek Odalarının vereceği belgeler ile tanımlanmalıdır. *38 yıl önce, yürürlüğe giren ve "Amaç" başlığı altında dahi afet güvenliğini göz ardı etmiş olan 3194 sayılı İmar Kanunu günümüz şehircilik, planlama, yapı üretim ve denetim hizmet ihtiyaçlarına yanıt veremez ve ulusal afet mevzuatıyla kopuk bir durumdadır. İmar yasasının BM 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri arasında yer alan "İnsan Odaklı Dirençli Kentler" yaratılmasına hizmet edecek, afet mevzuatı ile uyumlu, mevcut planlama sürecindeki karmaşayı giderecek şekilde yeni bir "İmar Kanunu" hazırlanmalıdır. *Afet öncesi önlemlerin de afet sonrası iyileştirme süreçlerinin de yeni yerleşimlerin de bu bağlamda bilimsel ilkeler gözetilerek, bilim insanlarının, meslek odalarının, akademik kuruluşların ve ilgili uzmanlıkların görüşleri dikkate alınarak toplum yararı doğrultusunda oluşturulmalıdır. Odalarımızda da afetlere karşı doğru planlama ve kentleşme vb. konularda yoğun çalışmalar olmuş, bu bağlamda kongreler, çalıştaylar düzenlenmiş, raporlar hazırlanmış; kamuoyunu aydınlatacak, farkındalığı ve bilinci artıracak çalışmalar yapılmıştır. Yıllara dayanan bu çalışmalar birleştirilerek strateji ve eylem planları üretilmiştir. Dolayısıyla deprem riski altındaki ülkemizde ve özellikle ilimizde yapılması gerekenler kadar yapılmaması gerekenler de çok nettir. Ayrıca T.C. İçişleri Bakanlığı, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı`nın 29.12.2020 tarih ve 2020/2 sayılı Genelgesi uyarınca ilimizdeki afet risklerine yönelik olarak; Bursa İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü koordinesinde, kamu kurum/kuruluşları, yerel yönetimler, üniversiteler, özel sektör temsilcileri, sivil toplum kuruluşları ve meslek odalarımızın değerli katkılarıyla hazırlanan Bursa İl Afet Risk Azaltma Planı (Bursa İRAP) 30 Eylül 2021 tarihinde Valilik Makamı Oluru ile yürürlüğe girmiştir. Ancak bu eylem planında yapılması tanımlanan pek çok çalışma eksik kalmış ve eylem programı kapsamında görevli kurum ve kuruluşlar gerekleri yerine getirmemiştir. Sonuç olarak; Bursa Valiliği başta olmak üzere tüm Kaymakamlıklara, Bursa Büyükşehir Belediyesi` ne, İlçe Belediyelerine, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü` ne, Organize Sanayi Bölgeleri Müdürlükleri` ne toplumun sağlığını ve can güvenliğini tehlikeye atan kentsel gelişmelere yol açacak, doğa olaylarının afete dönüşümüne ve pek çok insanın hayatını kaybetmesine neden olacak uygunsuz ve kaçak yapı üretiminin durdurulması, işlevine bakılmaksızın konut, ticaret ve sanayi fonksiyonlu mevcut tüm yapı stoğunun tespit edilmesi, güçlendirilmesinin ve/veya dönüşümünün sağlanması elzemdir. Dolayısıyla dirençli kent oluşumu için yeterli eylem planlarının üretilmesi, doğal ve yapay afetlere karşı öncesi, afet anı ve sonrası için gerekli tüm tedbirlerin alınması ve gerekli çalışmaların ivedilikle yapılması için çağrıda bulunuyoruz. Bursa için hazırlanmış Bursa İl Afet Riski Azaltma Planı` nın eksiklerinin giderilmesi ve uygulanması için tavizsiz bir irade konulmasını bekliyoruz. Bunun yanında TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu olarak bu kapsamda yapılacak tüm çalışmalara katkı koymaya hazır olduğumuzu belirtiyor, kamu yararını göz ardı eden, bilim ve teknikten uzak tüm hareketlerin karşısında olacağımızı kamuoyuna duyuruyoruz. TMMOB BURSA İL KOORDİNASYON KURULU |