2012 Yılında 2. düzenlenen "II.TEHLİKELİ KİMYASALLARIN YÖNETİMİ SEMPOZYUMU VE SERGİSİ" Ankara Milli Kütüphanede 360 katılımcı ile gerçekleştirildi. Sempozyum programı için lütfen tıklayınız.. Sempozyum açılışında KMO Ankara Şube Yönetim Kurulu adına İbrahim AKYÜREK (KMO Ank.Şb.Bşk.), KMO Merkez Yönetim kurulu adına Mehmet BESLEME (KMO Yön.Kur.Bşk.) birer konuşma yapmışlardır.
II. Tehlikeli Kimyasalların Yönetimi Sempozyumu ve Sergisi 12-13 Ocak 2012- Ankara Açış Konuşması Bakanlıklarımızın Değerli Temsilcileri, TMMOB bağlı Odalarımızın Değerli Yöneticileri, Değerli Katılımcılar
Sevgili Meslektaşlarım, Sizleri Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şubesi adına sevgi ve saygı ile selamlıyorum. II. Tehlikeli Kimyasalların Yönetimi Sempozyum ve Sergisine Hoş geldiniz. İlkini 08-09 Ocak 2009 yılında gerçekleştirdiğimiz Tehlikeli Kimyasalların Yönetimi Sempozyum ve Sergisi`nin ikincisini gerçekleştiriyor olmanın haklı gururu ve heyecanı içerisindeyiz. İlk sempozyumumuzda olduğu gibi sempozyumu gerçekleştirme amacımız tehlikeli kimyasalların üretimi, taşınması, kullanılması ve bertarafı süreçlerinde karşılaşılan insan ve çevre sağlığını tehdit eden riskleri ortaya koymak ve riskleri azaltmak/ortadan kaldırmak için konunun tüm tarafları ile çözüm yolları aramaktır. Ülkemizde ve dünyada hızla artan endüstriyel kazalar ve sonrasında yaşanan çevre felaketleri bu konuda acil önlemler alma sorumluluğumuzu bize tekrar hatırlatmıştır. Bu sempozyumda ilk sempozyumdan farklı olarak doğal afetler sırasında tehlikeli kimyasalların nasıl yönetileceği konusuna dikkat çekmeye çalışacağız. Ülkemizin deprem kuşağında olması nedeniyle tehlikeli kimyasalların güvenli kullanımı, depolanması ve bertarafı özel önlemler gerektirmektedir. Deprem kuşağında olan, geçtiğimiz yılın Ekim ayında Van ilimizi vuran ve yakın zamanda kimya sanayinin kalbi Marmara bölgesinde etkisini göstermesi beklenen deprem sırasında tehlikeli kimyasalların yönetimi geleceğimiz için ele alınması gereken bir konudur. Bu tema etrafında konunun uzmanları, devlet, özel sektör ve bilim insanları ile ülke gündeminde yer edinecek, konuyla ilgili çalışanlara katkı sağlayacak bir sempozyum gerçekleştirmeyi umut ediyoruz. Değerli Katılımcılar,
Ülkemizde 2011 yılı içinde 1 ton ve üzerinde üretilen ve ithal edilen 3 bini aşkın çeşitlilikte kimyasal madde bulunmaktadır. Bu kimyasallar REACH ve CLP tüzüğü gereği kayıt altına alınmaya başlamıştır. Bu şekilde kimyasal madde envanteri oluşturulmakta ve üreticiler AB ülkelerine ihracat yaparken ürettiği kimyasalın kayıtlı olması sağlanmaktadır. Ancak hala Kobi düzeyinde üreticilerde ve kullanıcılarda uygulamadaki eksiklerden kaynaklı sıkıntılar yaşanmaktadır. Son dönemde başta Ostim Organize Sanayi Bölgesi olmak üzere OSB`lerde yaşanan kazalar denetim ve bilgi eksikliğinin birer sonucudur. Her defasında çıkarılacak mevzuata insandan, bilimden yana görüş bildiren Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği dikkate alınmadığı gibi TMMOB, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı`nın düzenlediği İş Güvenliği Haftası etkinliklerinde dönemin Bakanı tarafından çıkarılamayan İş Güvenliği Kanununun müsebbibi olarak gösterilebilmektedir. Bu kabul edilemez bir durumdur. Devletin üretim alanından elini çekmesi gerektiği, "yönetişim" mekanizması ile sadece denetim yapması gerektiği söylenip yasal düzenlemelerle dönüşüm hızlandırılmakta ancak denetim yapılma olanakları sağlanamamaktadır. TMMOB bir milyona yaklaşan üyesi ile kamu yararına denetim yapmaya, çalışanları bilinçlendirmeye hazır bir örgüttür. Bizler üyelerimizle çalışma yaşamında daha güvenli ortam sağlamak adına üzerimize düşen görevleri kanunların bize tanıdığı haklarımız gereği yerine getirmekteyiz daha fazlasını yapmak için de hazırız, hazırlıklıyız. Değerli Katılımcılar, Sempozyumumuz yedi oturumda gerçekleştirilecektir. Tehlikeli kimyasalların üretimi, taşınması, bertarafı sırasında ortaya çıkan riskler ve korunma yöntemleri ele alınacaktır. Afet sırasında tehlikeli kimyasalların yönetimi konusunda yapılması gerekenlerin ne olduğunu konuşacağız ve ülke olarak olası bir kazaya ne kadar hazır olduğumuzun cevabını sempozyum içinde aramaya çalışacağız. Tehlikeli kimyasalların yönetimi konusunda Odamızın çalışmalarını sizlere aktarmaya çalışacağız. İstanbul Şubemiz, deprem sırasında ve sonrasında tehlikeli kimyasalların yönetimi ile ilgili hazırladığı raporu sunacak. Bursa Şubemiz Organize sanayi Bölgelerinde meydana gelen yada olası kazalarla ilgili odamızın çözüm önerilerini aktaracak. Ankara Şubemiz Ankara`da yaşanan hava kirliliği ve çözüm önerileriyle ilgili yaptığımız çalışmayı sunacak. Kimya sanayinin yoğun olduğu Dilovası`ndaki çalışmalarıyla basın yayın dünyasının ilgisini çeken Prof.Dr. Onur Hamzaoğlu sempozyumumuzun çağrılı konuşmacısı. Kendisi bizlere tehlikeli kimyasalların yönetim sorunu örneği olarak Dilovası bölgesindeki yaptığı çalışmaları anlatacak. Komşu ülke Yunanistan`dan bir de konuğumuz var. Dr. Magda Sachana bizlere kimyasal kirletici olarak son dönemde sıkça konuşulan zirai ilaç kalıntılarının insan sağlığı üzerine olumsuz etkilerini aktaracak. Sempozyum, Oda Başkanımızın yöneteceği Ostim ve Davutpaşa`da yaşanan endüstriyel kazalarda yakınlarını kaybeden vatandaşlarımızla, TMMOB`ye bağlı odalarımızın uzmanlarının katıldığı "İş Kazaları ve İşçi Ölümleri" isimli panelle sona erecek. Sempozyumun amacına uygun, başarılı geçmesi dileği ile öncelikle sempozyum sekretaryasına değerli oda çalışanlarımıza, sempozyum düzenleme, bilim, danışma kurullarının değerli üyelerine, sempozyumda bizlere destek olan İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği`ne, TÜBİTAK`a, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`na, sergimizde bizi yalnız bırakmayan sektörün öncü firmaları ve temsilcilerine ve siz değerli katılımcılara şükranlarımı sunarım. İbrahim AKYÜREK TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Y.K. Başkanı
"Tehlikeli Kimyasalların Yönetimi Sempozyumu ve Sergisi" 12-13 Ocak 2012- Ankara Açılış Konuşması
Değerli Katılımcılar Sevgili Meslektaşlarım Odamızın 2 yıl ara ile düzenlediği "Tehlikeli Kimyasalların Yönetimi Sempozyumu ve Sergisi" ne hoş geldiniz diyor, hepinizi Kimya Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu ve şahsım adına saygı ve sevgi ile selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, Kimya Mühendisleri Odası, toplumsal sorumluluğunun bilinci içerisinde meslek alanlarını ilgilendiren konularda düzenlediği etkinliklerle, alanların sorunlarını ortaya çıkarıp çözüm önerileri geliştirerek kamuoyuna sunmaya, ilgilileri uyarmaya devam etmekte ve bu toplumsal görevi layıkıyla yerine getirmeye çalışmaktadır. Tıpkı bu sempozyumda olduğu gibi tüm mesleki faaliyetlerimizde temel anlayışımız; mühendislik hizmetlerinin gelişmesi ve topluma sunulmasında, bilim ve tekniğin kamu yararına uygulanması için çaba göstermektir. Her çalışma gibi bu sempozyumda yoğun bir emeğin sonucudur. Bu nedenle sözlerimin hemen başında sempozyumda görev alan düzenleme, bilim, danışma ve yürütme kuruluna, katkı sağlayan bildiri sahiplerine, sergi alanında yer alan sektör temsilcilerine, odamız çalışanlarına teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlar; Petrol, petrol ürünleri, doğalgaz, kömür madenleri, hububat siloları, tekstil ve şeker fabrikaları, kereste ve mobilya fabrikaları, ilaç sanayi, gıda sanayinin bazı kolları ve özellikle kimya sanayinin tüm alanları gibi birçok sanayi sektöründe, yoğun bir şekilde kimyasallar kullanılmaktadır. Ancak özellikle işçi sağlığı ve iş güvenliği kapsamında bu kimyasalların kullanımından doğan zararlar ve riskler yeteri kadar ele alınmamaktadır. Kimyasalların kullanıldığı işyerlerinde zehirli, yanıcı, parlayıcı ve patlayıcı ortamlar oluşabilmektedir. Bu işletmelerde çalışan, proje üreten, montajını yaptıran ve kontrol eden mühendislere ışık tutacak bu sempozyumda, sektörün önünü açmak, daha sağlıklı ve güvenli tesisler kurabilmek için görevler çıkacağına inanıyoruz. Değerli arkadaşlar; Yine meslek hastalıklarının ve iş kazalarının sanayinin gelişmesi ile yoğunluk kazandığı herkes tarafından bilinmektedir. Sanayinin bu yoğunlaşmasına paralel olarak ister hammadde, ister yardımcı madde olarak kullanılan kimyasalların artışı, sorunlarında artışına da neden olmaktadır. Kimyasallardan kaynaklı meslek hastalığı ve iş kazalarının artışı, toplumsal tepkileri çoğaltmış, dolayısı ile İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği konusundaki etkinliklere ivme kazandırmıştır. Ancak yapılan tüm çalışmalara, alınan onca önleme rağmen dünyada ve ülkemizde iş kazaları ve meslek hastalıkları can almaya, sakat bırakmaya devam etmektedir. Çalışan işçi sayısına göre ölüm oranı, ülkelerin gelişmişlik derecesi ile ters orantılı biçimde değişmektedir. Sevgili arkadaşlar; BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi`nin 23. Maddesi`nde "Herkesin, kendi özgür seçimiyle belirlediği bir işyerinde, adil ve elverişli çalışma koşullarında çalışma hakkı vardır. Sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamı sağlamak, çalışanları sağlık ve güvenlik risklerine karşı korumak, üretimin devamlılığını sağlamak ve verimi artırmak üzere hiç kimse zarar görmemeli, mal ve eşya hasara uğramamalıdır" denilmektedir. Buna karşın, dünya genelinde iş kazaları ve iş hastalıklarına ne yazık ki kalıcı bir çözüm üretilememiş, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin temel amacı ve ilkesi yaşama geçirilememiştir. Ülkemizde yaşanan iş kazaları ve yaşamını yitiren işçiler açısından ise durum son derece kötüdür. Bugün Türkiye, Uluslararası Çalışma Örgütü ve Dünya Sağlık Örgütü`nün raporlarında iş kazaları ve işçi ölümleri açısından Avrupa`da birinci, dünyada ise üçüncü sırada yer almaktadır. Değerli arkadaşlar; Son 10 yılda "büyüyoruz ve kalkınıyoruz" söylemlerine paralel olarak yaşanan ve birçoğu istatistiklere bile girmeye değer bulunmayan iş kazaları, kamu vicdanını sızlatan toplu ölümlere neden olmaktadır. Bunlardan bir kaçını sizlere hatırlatmak istiyorum. "Bursa, Balıkesir ve Zonguldak`ta meydana gelen maden kazalarında ölen yüzlerce emekçi, Afşin-Elbistan Termik Santrali`nde göçük altında bıraktıklarımız, Ankara OSTİM ve İvedik`te önce kablo ve hidrolik araç üreten, ardından tiner ve boya imalatı yapan işyerlerinde ardı ardına meydana gelen patlamalar sonucu kaybettiğimiz canlar, İstanbul Davutpaşa`da havai fişek atölyesinde yaşanan felaket ile yitirdiğimiz işçiler, pencereleri olmayan bir panelvan minübüste malzeme taşır gibi işyerine götürülürken İstanbul`un orta yerinde selden boğularak ölen emekçi kadınlar, hergün Tuzla`da yaşanan iş cinayetleri, büyüme istatistiklerinin içinde hiçbiri doğal olarak yer almadılar." Onların tümüne maden emekçilerinin şahsında en yetkili ağızlardan ‘bu mesleğin kaderinde bu var` denildi. ‘Mukadderat` denildi. Yetmedi dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı madencilerin günler sonra cesetlerine ulaşılmasının ardından, işçilerin bedenlerinde yanık olmadığından bahisle güzel öldüklerini beyan etti. Aslında bu söylemleri tekzip edercesine Sayın Başbakan`ın 12 Eylül 2011 tarihinde İstanbul`da düzenlenen 19. Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Kongresi`n de yaptığı konuşmada, ‘Batı tarihinde köleliliğin kaldırıldığı doğrudur, ancak emek üzerindeki sömürüye hâlâ tam olarak son verildiğini söylemek mümkün değildir` demiş olması; yine aynı konuşmada, Dünyada yaşanan krize de değinerek, ‘Bu krizin arka planını incelediğimizde, krizin ekonomik nedenleri kadar, siyasi ve ahlaki boyutunu da nazarı dikkate almamız gerek. Krizin altyapısında sonu gelmeyen bir tüketim ve kazanma hırsı, israf kültürü, devletlerin halklarından bilgi saklaması gibi gayri ahlaki tutum ve davranışların olduğunu da kabul etmek gerekiyor. Yaşanan bu olumsuz gelişmelerin, kapitalizmin geçmişini sorgulamak açısından önemli bir fırsat oluşturduğuna inanıyorum` demesi, İşçilerin 19. Yüzyılı aratmayan sömürü koşullarında çalıştırıldığı, kar hırsıyla işçi sağlığı ve güvenliği için köklü hiçbir adımın atılmadığı, neredeyse her gün yeni bir işçi cinayeti yaşanan bir ülke başbakanı için oldukça manidar olmuştur. Manidardır, çünkü kapitalizmin geçmişini sorgulayarak bu işin içinden çıkılması, yaşananların aklanması bizce söz konusu değildir. Buradan Sayın Başbakan`a hatırlatmak isterim ki, Kapitalizm en vahşi haliyle yoluna devam ediyor. İşsizliğin gölgesinde esnek çalışma, taşeron sistemi daha da yaygınlaşıyor. Çalışma koşulları her geçen gün daha da ağırlaşıyor. ‘İşin sahibi` olan firma ile ‘işi yapan` işçi arasına artık daha fazla firma giriyor. Yani sömürü devam ediyor. Değeri arkadaşlar; Sözü uzattığımın farkındayım, 2 yıl önce yine bu salonlarda sizlerin katkıları ile düzenlediğimiz sempozyumun sonuç bildirgesini hazırlamış ve kamuoyuna duyurmuştuk. Orada sıraladığımız önerileri tekrarlamak istemiyorum. Ancak genel bakış açısı ile ülkemizde çalışan sağlığı ve güvenliğinin sağlanması, ölümlerin ve kazaların aza indirilmesi için şu önerilerimizi sıralamak isterim; İnsan hayatını, kamusal faydayı merkezine almayan anlayışlardan vazgeçilerek, denetimsiz ve kuralsız çalışmakta olan, teknolojik yenilenmelerini yapmayan, sendikalaşmayı engelleyen ve kaza riskine açık işletmelerin etkin denetiminin yapılarak yaptırımların uygulanması ve işçi sağlığı ve işçi güvenliği mevzuatının günün gerekleri ışığında yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Bu kapsamda, öncelikle kamu ve özel tüm işletmelerde maliyet unsuru olarak görülüp uygulanmayan işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri eksiksiz alınmalı, başta kömür ocakları, tersaneler,zehirli, yanıcı, parlayıcı ve patlayıcı ortamları oluşturan işletmeler olmak üzere iş kazaları sonucu yaşadığımız can kayıpları artık önlenmelidir. Yine bu kapsamda; özelleştirmelere, taşeronlaşmalara, kamusal hizmetlerin devrine derhal son verilmelidir. İş güvenliği denetiminden birinci derecede sorumlu olan başta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olmak üzere tüm ilgili kurumlar yaşanan iş kazalarının önlenebilmesi için görevlerini tam olarak yerine getirmeli, bu konuda köklü önlemler acilen alınmalı ve ödünsüz uygulanmalıdır. Sevgili arkadaşlar; Söz denetim konusuna geldiği için bazı verileri sizlerle paylaşmanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Türkiye`de meydana gelen iş kazalarının %98` insan odaklı ve önlenebilir kazalardır. Bir soru önergesine yanıt veren Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik`e göre, AKP`nin iş başına geldiği 2002 yılından 2011 yılının ekim ayına kadar geçen sürede, 706 bin 608 iş kazası meydana geldi. Bu kazalarda 15 bin 961 işçi sürekli iş göremez hale gelirken, 10 bin 297 işçi de yaşamını yitirdi. Kriz gerekçesiyle çalışma koşullarının giderek ağırlaştırıldığı 2008 yılından bu yana 4 bin işçi çalışırken can verdi. Sadece 2010 yılında ölen işçi sayısı 1500`e yaklaştı. Aynı yıl 2 bine yakın işçi de iş göremez hale geldi. 1 milyona yakın güvenlik personelinin istihdam edildiği Türkiye`de işyerlerini denetleyen sadece bir avuç personel var. Bakan Çelik`in yanıtına göre, İş Teftiş Kurulu Başkanlığında 16 Ekim 2011 tarihi itibarıyla, İş sağlığı ve güvenliği yönünden teftiş yapanlar, 225`i iş müfettişi ve 240`ı iş müfettişi yardımcısı olmak üzere toplam 465 kişi. Yılda yaklaşık 2000` e yakın Kimya Mühendisinin mezun olduğu ve bunlardan yaklaşık %80`inin işsiz ve mühendislik dışı işlerde istihdam edildiği ülkemizde, bu kadar az denetim elemanının bulunmasını ve uzman sayısının yetersiz olduğunun söylenmesindeki çelişkiyi, sizlerin değerlendirmesine bırakıyorum. Kazaların önlenebilmesi için bilimsel ve teknik yatırımların yanı sıra örgütlenmenin ve sendikalaşmanın önündeki engeller kaldırılmalıdır. Faaliyet gösteren her işletmede acilen risk değerlendirmesi yapılmalı, çalışması uygun olmayan işletmeler hemen kapatılmalıdır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerinin kamusal bir hizmet olarak algılanması sağlanmalıdır. İşyerlerinde çalışan iş güvenliği uzman ve teknik personeli, işverenle baş başa bırakan uygulamaya derhal son verilmelidir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda çalışma koşulları arasındaki nedensel ilişkileri araştıracak, bilimsel araştırma kurumlar oluşturulmalı, eğitim kurumları bu konuda özendirilmelidir. Üniversitelerin ilgili fakültelerinde iş sağlığı ve güvenliği kürsüleri kurulmalıdır. İş sağlığı ve güvenliği önlemleri, işyeri mekanı, teknoloji, üretimde kullanılan hammadde, üretilen ürün, ergonomi v.b. konular proje aşamasında planlanmalıdır. Üretim sürecinde kullanılan ekipmanlar ve kişisel koruyucular, ilgili standart ve mevzuata uygun olarak üretilmelidir. Bu konuda zorunlu standartlar oluşturulmalı, üretim, satış ve kullanım sırasında mutlaka denetim yapılmalıdır. Standart dışı malzemelerin piyasaya girişi ve sunumu engellenmelidir. Değerli arkadaşlar, Söylenecek oldukça fazla sözümüz var. Bizler burada, 2 gün boyunca, uzmanlar ve bilim insanlarımızla önümüzdeki süreçlere ilişkin çözüm önerileri ve atılması gereken somut adımları tartışılacağız. Ülkemizin, Tehlikeli Kimyasalların Yönetiminden yola çıkarak, işçi sağlığı ve güvenliği politikalarının nasıl olması gerektiğine yönelik öneriler geliştireceğiz. Ülkemize yön veren ilgililerin ve hükümetin; bu önerileri esas alan politikaları hayata geçirmesi, zaman yitirmeden gerekli önlemleri alması, düzenlemeler ve kamu adına denetimleri organize etmesi, hepimizin en önemli beklentisi ve dileği olacaktır. Ben sabrınızı daha fazla zorlamadan, sempozyuma her aşamada emeği geçen arkadaşlarımıza teşekkürlerimi yineliyor, hepinizi Kimya Mühendisleri Odası adına saygı ve dostlukla selamlıyorum. Mehmet BESLEME KMO YK Başkanı |